4 Kasım 2018 Pazar

SARSILMIŞ BEBEK SENDROMU


Sarsılmış kafa travması nedir?
Sarsılmış kafa travmasına "sarsılmış bebek sendromu " da denir. Ölümcül olabilen veya bebeği ömür boyu ciddi şekilde engelli bırakabilen bir çocuk istismarı şeklidir. Çoğu zaman, bu tür istismar mağdurları 1 yaşından küçüktür, ancak 5 yaşından küçük olan çocuklarda olabilir.
Sarsılmış kafa travması belirtileri
Bebeğinizde veya küçük çocuğunuzda ciddi bir kafa travması olgusu bilinç kaybına, nöbetlere veya şoka yol açabilir.
Sarsılmış kafa travması ile ilgili diğer başlangıç ​​semptomları şunları içerebilir:
  • kusma
  • sinirlilik
  • sıra dışı uyuşukluk
  • emme veya yutma problemi
  • yemeğe ilgisizlik
  • cansız  görünüş
  • bilinçte değişiklikler
  • gülümsememe, konuşmama
  • farklı büyüklükteki göz bebekleri
  • başını kaldıramama
  • gözleri odaklamada veya hareketi takip etmede güçlük
Birçok durumda, Sarsılmış kafa travması, çocuğu fiziksel ve zihinsel olarak etkileyen uzun vadeli problemlerden de ayrılır. Sarsılmıi bir kafa travmasından kurtulan kişi, hayatının geri kalanı için tıbbi, özel eğitim ve sosyal hizmetlere bağımlı olabilir.
Sarsılmış kafa travmasına neden olan nedir?
Sarsılmış kafa travması, bir bebek şiddetli bir şekilde sallandığında, kafasına vurulduğunda, fırlatıldığında meydana gelir. Genellikle bir bebeğin uzun süren ağlama dönemleriyle baş edemeyen ve genç bir çocuğa bakma problemiyle baş edemeyen bir ebeveynin veya bakıcının elinde olur.
Şiddetle küçük bir çocuğu sallamak ya da kafasına vurmak çocuğun beyninin kafatasının içinde ileri geri sallanmasına neden olur. Bu özellikle boyun kasları tam olarak gelişmemiş bebeklerde geçerlidir. Hareket, çocuğunuzun beyninin şişmesine, çürümesine ve kan damarlarının, sinirlerin ve dokuların yırtılmasına neden olur.
Sarsılmış kafa travması  nasıl teşhis edilir?
Çocuğunuzun Sarsılmış kafa travması geçirdiğinden şüpheleniyorsanız acil servise gitmelisiniz. Sarsılmış kafa travması (örneğin kusma veya sinirlilik) gibi bazı belirtiler de diğer hastalıklarda sık görüldüğünden, doktorun çocuğunuzun sallanmış veya kafayı çarpmış olabileceğini bilmesi önemlidir. Doktor ne olduğu hakkında sorular soracaktır. Maalesef, istismardan sorumlu kişi, kendi eylemleri hakkında dürüst olmayabilir.
Doktor, tanı koymak ve hasarın ne kadar şiddetli olduğunu öğrenmek için bir dizi görsel ipucu ve test kullanacaktır. Görsel ipuçları çocuğun gözlerini kanama açısından kontrol etmeyi içerir; kafatasındaki, kollardaki veya bacaklardaki izleri aramak; ve çocuğun boynunda veya göğsündeki çürükleri kontrol etmek. Bazı görüntüleme testleri (örneğin, bir röntgen, BT taraması veya MRI), beyinde şişme veya kanama olduğuna dair kanıt gösterebilir. Bu testler ayrıca kafatası veya kaburga kırıklarını da gösterebilir.
Sarsılmış kafa travması önlenebilir mi?
Bu, bir bakıcının eylemleri nedeniyle olduğu için Sarsılmış kafa travmasını önlemek kesinlikle mümkündür. Stresli durumlarla nasıl başa çıkacağını öğrenmek, bebeğiniz veya küçük çocuğunuzla ilgilenen herkes için önemlidir (örneğin, bebeğiniz uzun süre ağladığında).
Stresle baş etmenin bir yolu, çocuğunuza (örneğin beşik) güvenli bir yer bulmak ve kendinizi sakinleştirmek için 10 ila 15 dakika boyunca başka bir odaya gitmek gibi birkaç derin nefes almayı gerektirir. Kontrolden çıktığında, çocuğunuza yardım etmek için bir arkadaşınızı veya aile üyenizi aramak kontrolü yeniden kazanmanıza yardımcı olur. Sarsılmış kafa travmasının sonuçlarını anlamak, çocuğunuzla bunu önlemekte aktif rol almanıza yardımcı olabilir.
Ağlayan bir bebeğin yatıştırılması kolay değildir. Bununla birlikte, bebeği sakinleştirmeye çalışabileceğiniz birkaç şey vardır, bunlar aşağıdakileri içerir:
  • şarkı söylemek
  • Hafifçe sallayarak uyutmak
  • sarmak
  • onu gezintiye çıkarmak
  • bir şişe veya emzik vermek
  • emzirmek
  • Bebeği kucağında karnınıza yatırın ve hafifçe ovun veya bebeğin sırtını ovun
Bu stratejileri “beyaz gürültü” veya ritmik seslerle (örneğin müzik, saç kurutma makinesi veya çamaşır kurutma makinesi) birleştirmek yardımcı olabilir. Ayrıca sindirimine yardımcı olmak için sol yanına ya da sırt üstü uyutmaya çalışabilirsiniz. Her şey başarısız olursa, çocuğunuzun hasta olup olmadığını düşünün. Tavsiye için doktorunuza başvurun.
Çocuğunuz için bir bakıcınız varsa, bebeğinizi veya küçük bir çocuğunuzu sallamanın tehlikeleri hakkında bakıcınızı eğitmek önemlidir. Çocuğunuza bakarken stresli hissettiğinde ne yapacağını bildiğinden emin olun. Bir bakıcıyı dikkatli bir şekilde seçin ve çocuğunuzun güvenliğini izlemeye devam edin.
Sarsılmış kafa travması tedavisi
Sarsılmış kafa travmasıyla ilgili daha hafif durumlar için çocuğunuzun ilaca, hastanede kalmasna ve evde sıkı  gözleme ihtiyacı olabilir. En şiddetli vakalarda tedavi, hastanede acil serviste veya ameliyathanede hayat kurtarıcı adımlar ile başlayabilir. Bu adımlar çocuğunuzun boğazına bir solunum tüpü yerleştirmek veya kanamayı durdurmak veya çocuğunuzun beynindeki kanamayı azaltmak için ameliyat yapmak olabilir.
Sarsılmış kafa travması ile yaşamak
Travmanın ne kadar şiddetli olduğuna bağlı olarak, çocuğunuzun zaman içinde izlenmesi gerekebilir. Sarsılmış kafa travması mağdurları, uzun vadeli sağlık sorunları yaşayabilir, örneğin:
  • kalıcı işitme kaybı
  • görme bozukluğu (körlük dahil)
  • nöbetler
  • gelişim, konuşma ve akademik gecikmeler
  • şiddetli zihinsel sakatlık
  • hafıza ve dikkat zorlukları
  • serebral palsi
Doktorunuza sormanız gereken sorular
  • Bebeğimin semptomlarının(şikayetlerinin)  Sarsılmış kafa travması veya normal bir hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını nasıl anlarım?
  • Beyin hasarı tersine çevrilebilir mi?
  • Ebeveynlere yardımcı olmak için kaynaklar nelerdir?
kaynaklar
Son güncelleme: 26 Ocak 2017
Etiketler: çocuk istismarı  sarsılmış bebek sendromu

Bu bilgiler genel bir bakış sağlar ve herkes için geçerli olmayabilir. Bu bilgilerin sizin için geçerli olup olmadığını öğrenmek ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aile doktorunuzla konuşun.



31 Ekim 2018 Çarşamba


Anormal uterin kanama nedir?

Anormal uterin kanama, rahimden (vajinanızdan) herhangi bir ağır veya sıra dışı kanamadır. Normal adet döneminiz dahil olmak üzere, aylık döngünüz sırasında herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir.

Anormal uterin kanamanın belirtileri

Dönemler arası vajinal kanama anormal uterin kanamanın bir belirtisidir. Döneminizde aşırı derecede ağır kanama olması anormal uterin kanama olarak da düşünülebilir. Bir süre boyunca çok ağır kanama ve / veya 7 günden fazla süren kanamalara menoraji denir. Örneğin, kadınlar her saat, 1 veya daha fazla tampon veya hijyenik ped değiştirmesi gerekecek kadar kanayabilirler.

Anormal uterin kanamaya neden olan nedir ?

Çeşitli şeyler anormal uterin kanamaya neden olabilir. Hamilelik yaygın bir nedendir. Rahimdeki polipler veya miyomlar (küçük ve büyük olabilir) da kanamaya neden olabilir. Nadiren, tiroid problemi, serviksin enfeksiyonu veya   rahim kanseri anormal uterin kanamaya neden olabilir.

Çoğu kadında, anormal uterin kanama, hormon dengesizliğinden kaynaklanır. Hormonlar sorun olduğunda, doktorlar disfonksiyonel uterus kanaması  (DUK) problemini ararlar. Hormon dengesizliğinin neden olduğu anormal kanamalar, gençlerde veya menopoza yaklaşan kadınlarda daha sık görülür  .

Bunlar anormal uterin kanamaya neden olabilecek sorunlardan sadece birkaçıdır. Bu sorunlar her yaşta ortaya çıkabilir, ancak anormal uterin kanamanın muhtemel nedeni genellikle yaşınıza bağlıdır.

Kadınlar 20, 30 ve 30 yaşlarında

Genç kadınlarda ve gençlerde anormal kanamanın yaygın bir nedeni hamileliktir. Çoğu kadın, normal bir gebeliğin ilk birkaç ayında anormal kanama geçirir. Bazı doğum kontrol hapları veya rahim içi araç (RİA) da anormal kanamaya neden olabilir.

Anormal uterus kanaması olan bazı genç kadınlar, adet döngüsü sırasında yumurtalıklarından (yumurtlama denir) yumurta bırakmazlar. Bu, adet görmeye yeni başlamış olan gençler için yaygındır. Bu, vücudunuzdaki östrojenin, uterusun (endometriyum olarak adlandırılır) iç dokusunu çok kalınlaşana kadar büyüttüğü bir hormon dengesizliğine neden olur. Vücudunuz periyodunuz sırasında bu iç dokudan kurtulduğunda, kanama çok ağır olacaktır. Hormon dengesizliği de vücudunuzun iç dokunun ne zaman döküldüğünü bilmemesine neden olabilir. Bu, dönemleriniz arasında düzensiz kanamaya (“lekelenme”) neden olabilir.

Kadınlar 40 yaşlarında ve 50'li yaşların başında

Menopozdan önceki yıllarda ve menopoz başladığında, kadınların yumurtlamadığı aylar vardır. Bu ağır dönemler ve daha hafif, düzensiz kanama dahil olmak üzere anormal uterin kanamaya neden olabilir.

Rahim iç dokusunun kalınlaşması, 40'lı ve 50'li yaşlarındaki kadınlarda kanamanın başka bir nedenidir. Bu kalınlaşma rahim kanseri uyarısı olabilir. Eğer anormal uterus kanaması varsa ve bu yaş grubundaysanız, doktorunuza bunu anlatmanız gerekir.  yaşlanmanın normal bir parçası olabilir, ancak rahim kanserinin nedeni olmadığından emin olmak önemlidir.

Menopoz sonrası kadınlar

Hormon replasman tedavisi menopoz sonrası rahim kanamasının yaygın bir nedenidir. Diğer nedenler arasında endometriyal ve rahim kanseri yer alır. Bu kanserler yaşlı kadınlarda genç kadınlara göre daha yaygındır. Fakat kanser her zaman anormal uterin kanamanın sebebi değildir. Diğer birçok problem menopozdan sonra kanamaya neden olabilir. Bu nedenle, menopozdan sonra kanamanız varsa doktorunuzla konuşmak önemlidir.

Anormal uterin kanama nasıl teşhis edilir?

Doktorunuzun olaya yaklaşımı yaşınıza göre olabilir. Hamile olma ihtimali için, doktorunuz hamilelik testi isteyebilir. Kanamanız ağırsa, diğer testlere ek olarak, doktorunuz kan kaybını kontrol etmek için kan sayımınızı kontrol etmek isteyebilir. Anormal uterin kanamanız demir eksikliği ve anemiye yol açabilir .

Pelvik bölgenizin ultrason muayenesi, hem uterus hem de yumurtalıklarınızı gösterir. Ayrıca kanamanızın sebebini de gösterebilir.

Doktorunuz endometriyal biyopsi almak isteyebilir. Bu rahim iç dokusunun bir testidir. Rahiminize ince bir plastik tüp (kateter adı verilir) koyarak yapılır. Doktorunuz, uterus kaplamasının küçük bir parçasını çıkarmak için kateteri kullanacaktır. Test için laboratuvara o dokuyugönderecek. Test, kanseriniz varsa veya hücrelerde bir değişiklik olup olmadığını gösterir. Doktorun muayenehanesinde bir biyopsi yapılabilir ve  bu sadece hafif ağrıya neden olur.

Başka bir test bir histeroskopidir. İçinde küçük bir kamera bulunan ince bir tüp rahminize konur. Kamera, doktorunuzun rahminizin içini görmesini sağlar. Anormal bir şey ortaya çıkarsa, doktorunuz biyopsi alabilir.

Anormal uterin kanama önlenebilir veya önlenebilir mi?

Anormal uterin kanamanız hormonal değişikliklerden kaynaklanıyorsa, bunu önleyemezsiniz. Ancak eğer hormonal değişiklikleriniz aşırı kilolu olmanızdan kaynaklanıyorsa, kilo vermek yardımcı olabilir. Kilonuz hormon üretiminizi etkiler. Sağlıklı bir kilonun korunması, anormal uterin kanamayı önlemeye yardımcı olabilir.

Anormal uterin kanama tedavisi

Anormal kanama için çeşitli tedavi seçenekleri vardır. Tedaviniz kanamanızın nedenine, yaşınıza ve gelecekte hamile kalmak isteyip istemediğinize bağlı olacaktır. Doktorunuz hangi tedavinin sizin için uygun olduğuna karar vermenize yardımcı olacaktır. Veya doktorunuz, bir hormon dengesizliğinin anormal kanamanıza neden olduğuna karar verirse, siz ve doktorunuz, kanamanın kendi kendine iyileşip iyileşmediğini beklemeye karar verebilirsiniz. Bazı tedavi seçenekleri şunları içerir:

Rahim içi araç (RİA).  Doktorunuz RİA önerebilir. RİA, hamileliği önlemek için doktorunuzun vajinanız yoluyla rahminize yerleştirdiği küçük, plastik bir cihazdır.  RİA türlerinden bir tanesi hormon salgılar ve bu tip anormal kanamayı önemli ölçüde azaltabilir. Doğum kontrol hapları gibi, bazen hormonsuz  RİA'lar anormal kanamaya neden olabilir. Bu olursa, doktorunuza söyleyin.

Doğum kontrol hapları.  Doğum kontrol hapları, rahminizin iç tabakasını fazla kalınlaşmadan durdurabilen hormonlar içerir. Onlar da adet döngüsünü düzenli tutmaya yardımcı olabilir ve krampları azaltır. Bazı doğum kontrol hapları, özellikle de sadece progestin hapı (“mini hap” olarak da adlandırılır) bazı kadınlar için anormal kanamaya neden olabilir. Aldığınız hapın anormal kanamanızı kontrol edip-etmediğini doktorunuza bildirin.

 D & C veya dilatasyon ve küretaj . D & C, rahim boynunuzun açılmasını yeterli bir şekilde gerdiren bir yöntemdir, böylece rahiminize bir cerrahi alet yerleştirilebilir. Doktorunuz rahiminizin içtabakasını  kazımak için bu aracı kullanır. Çıkarılan iç tabaka anormal doku için bir laboratuarda kontrol edilir.  D & C genel anestezi altında yapılır (uyku halindeyken).

Ağır kanamanız varsa, doktorunuz sorunu bulmak ve kanamayı tedavi etmek için hem D & C hem de uygulayabilir. D & C'nin kendisi genellikle ağır kanamayı durdurur. Bu prosedürün gerekli olup olmadığına doktorunuz karar verecektir.

Histerektomi.  Bu tip ameliyatlar uterusun vücuttan çıkartılması demektir.. Histerektomi yapılırsa, bir daha adet olmayacak ve hamile kalmayacaksınız anlamı taşır. Histerektomi genel anestezi ve hastanede kalış gerektiren büyük bir ameliyattır. Uzun bir iyileşme süresi gerektirebilir. Histerektominin riskleri ve yararları hakkında doktorunuzla konuşun.

Endometriyal ablasyon  , rahmin iç yüzeyini tahrip eden bir cerrahi prosedürdür. Histerektominin aksine, uterusu çıkarmaz. Bazı kadınlarda endometriyal ablasyon tüm adet kanamasını durdurabilir. Bununla birlikte, bazı kadınlarda hala hafif adet kanaması veya endometriyal ablasyondan sonra lekelenme vardır. Bazı kadınların prosedürden sonra düzenli adet dönemleri olabilir. Endometriyal ablasyonu olan kadınlarda hala bir çok doğum kontrolünü kullanmasına gerek duyulmasına rağmen, çoğu vakada, işlemden sonra hamilelik olası değildir.

Doktorunuz endometriyal ablasyonu birkaç farklı şekilde yapabilir. Daha yeni endometriyal ablasyon teknikleri genel anestezi veya hastanede kalış gerektirmez. Bu işlemden sonraki iyileşme süresi, histerektomi sonrası iyileşme süresinden daha kısadır.

Anormal uterin kanama ile yaşamak

Anormal uterin kanama hayatınızı olumsuz yönde etkileyebilir. Kanamanın ne zaman başlayacağını tahmin edememek, her zaman endişeli olmanıza neden olabilir. Ayrıca, ağır adet kanaması sizin döneminizdeki günlük aktivitelerinizi sınırlayabilir. Bazı kadınlar için, evden çıkmalarını bile engel olur.

Diyetinizde yeterli miktarda demir aldığınızdan emin olmalısınız. Doktorunuz, anemik olmamanızı sağlamak için demir reçete edebilir.

Doktorunuza sormanız gereken sorular

  • Anormal uterin kanamanızın olası nedeni nedir?
  • Durumum ciddi mi? Başka sağlık sorunları için risk altında mıyım?
  • Sebep temelinde hangi tedavi seçeneklerini öneriyorsunuz?
  • Bu tedavinin riskleri ve yararları nelerdir?
  • Tedavi gelecekte hamile kalma şansımı etkiler mi?
kaynaklar


Son güncelleme: 18 Mayıs 2017

Bu yazı genel bir bakış sağlar ve herkes için geçerli olmayabilir. Bu bilgilerin sizin için geçerli olup olmadığını öğrenmek ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aile doktorunuzla konuşun.


30 Ekim 2018 Salı

Abdominal aort anevrizması (AAA)

Abdominal aort anevrizması (AAA) nedir?

Vücudundaki ana kan damarı aorttur. Göğsünüzden karnınıza ulaşan uzun bir kan damarıdır. Kalpten kanı vücudunun geri kalanına taşır. Karnınızdaki aortun kısmı abdominal aort olarak adlandırılır. Mide, pelvis ve bacaklarınıza kan sağlar.
Bazen kan damarı duvarının bir alanı zayıflar. Bir balon gibi şişmeye ve anormal derecede büyük hale gelmeye başlayabilir. Buna anevrizma denir. Eğer abdominal aortta bir anevrizma oluşursa ve çok büyürse, aort yırtılabilir veya patlayabilir.

AAA belirtileri

Anevrizma geliştikçe, genellikle hiçbir semptom görülmez. Bu yıllarca yavaşça devam edebilir. Sıklıkla, AAA'lar yırtılmadıkça semptomlara neden olmazlar. sızıntı, yırtılma olursa, şu sorunları yaşayabilirsiniz:

-Karın, kasık, sırt, bacak veya kalçada ani ağrı
-mide bulantısı ve kusma
-karın kaslarınızda anormal sertlik
-idrara çıkma veya bağırsak hareketleriyle ilgili sorunlar
-nemli, terli bir cilt.

Bu belirtiler varsa, doktorunuzu veya 112 yi arayın. Rüptüre bir AAA'dan iç kanama sizi şoka sokabilir. Şok hemen tedavi edilmezse ölümcül olabilir.

AAA'ya ne sebep olur?


Doktorlar tam olarak neyin AAA'ya sebep olduğunu bilmiyorlar. Daha zayıf aort duvarları anevrizma şansınızı arttırır. Aortun duvarlarını zayıflatabilecek birçok durum vardır. Bunlar yaşlanma, sigara içimi ve yüksek tansiyonu içerir. Aşağıdaki faktörlerden herhangi biri sizin için geçerliyse, AAA'ya sahip olma riskiniz daha yüksektir.
  • Erkek olmak Erkekler bir AAA geliştirmek için kadınlardan daha fazladır.
  • Yaş. AAA'lar 65 yaş ve üstü kişilerde daha yaygındır.
  • Özgeçmiş. Herhangi bir anevrizma geçirdiyseniz, AAA için daha büyük risk altındasınız demektir.
  • Sigara içmek. Sigara içmek zarar verir ve aort duvarlarını zayıflatır.
  • Yüksek tansiyon. Yüksek tansiyona sahip olmak aortun duvarlarını zayıflatır.
  • Aile öyküsü. Aile üyelerinizde AAA varsa, daha yüksek risk altındasınız demektir. Ayrıca 65 yaşından önce bir AAA sorununuz olabilir..
AAA için daha yüksek bir riskiniz varsa veya belirtileriniz varsa doktorunuzla konuşun.


AAA nasıl teşhis edilir?


Doktorlar AAA'ları genellikle rutin bir muayenede  şans eseri bulurlar. Ayrıca, karnınızdaki ilgisiz ağrı da dahil olmak üzere başka hastalıklar için testler yaparken onları bulurlar. Doktorlar, 65 ila 75 yaşlarındaki hiç sigara içmemiş erkekler için  AAA taraması önermektedir.
Doktorunuz bir AAA'nız olduğunu tespit ederse ya da düşünürse, test isteyebilir. Yaygın testler şunları içerir:
Ultrason veya ekokardiyogram - Bunlar, vücudunuzun iç kısımlarını görüntülemek için ses dalgalarını kullanır.
Bilgisayarlı tomografi (CT) taraması - Bu organlarınızı görüntülemek için X-ışınları kullanır. Boya damarlarınıza enjekte edilir, böylece onları açıkça görebilir.
Manyetik rezonans görüntüleme (MRI) - Bu test, organlarınızın görüntülerini oluşturmak için mıknatıs ve radyo dalgaları kullanır.
Anjiyografi - Bu test, atardamarlarınızın içine bakmak için boya ve X-ışınları kullanır. Bu, doktorunuzun kan damarlarınızda ne kadar hasar veya tıkanıklık olduğunu görmesine yardımcı olabilir.
Doktorunuz bir AAA'nız olduğunu tespit ederse veya düşünürse, tanı ve tedavi için başka bir uzmandan da yardım alabilir.


AAA önlenebilir mi?


Bir AAA'nın oluşmasını her zaman önleyemezsiniz. Ancak, riskinizi azaltmak için atabileceğiniz adımlar var. Bunlar şunları içerir:
  • *Sigara içiyorsanız, sigara içmeyin veya sigarayı bırakmaya çalışın.
  • *Sağlıklı diyetle beslen.
  • *Fiziksel olarak aktif olun.
  • *İlaç ile kontrol edilebilir yüksek tansiyon gibi koşulları iyileştirin.
  •  
  • AAA tedavisi
Bir AAA tedavisi, büyüklüğüne bağlıdır. Anevrizmanız küçük ise, tedavi edilmesine gerek olmayabilir. Doktorunuz sadece rutin testler yaparak izleyebilir. Doktorunuz bunun için endişeleniyorsa, ilaç reçete edebilir. Bunlar kan basıncını düşürmek veya kan damarlarını rahatlatmak için kullanılabilir. Bu, AAA'nın yırtılmasını önlemeye yardımcı olabilir.
Anevrizmanız büyükse veya hızlı büyüyorsa, büyük olasılıkla ameliyat gerekecektir. AAA'ları çıkarmak veya onarmak için 2 ana ameliyat türü vardır:
  • Açık Abdominal cerrahi - Bu AAA için en sık yapılan ameliyat şeklidir. Cerrah karnınızda bir kesi yapacak. Anevrizmayı kaldıracaktır. Aortun çıkartılan kısmı, insan yapımı malzemeden yapılmış bir greft ile değiştirilir.
  • Endovasküler onarım - Bu prosedürde doktor, güçlendirmek için aorta içine bir greft yerleştirir. Bacağınız aracılığıyla arterinize bir kateter (tüp) yerleştirir. Greft anevrizmadan geçirilecek ve genişleyecektir. Bu, aortun zayıf bölümünü güçlendirecek ve kanın normal şekilde akmasına izin verecektir. Bu, AAA'nın yırtılmasını önlemeye yardımcı olur.
Yapılacak ameliyat tipi birçok faktöre bağlıdır. Hangi türün sizin için en uygun olduğu konusunda doktorunuzla konuşun.


AAA ile yaşamak


AAA'nız varsa, düzenli tıbbi bakım almak önemlidir. Doktorunuzu dinleyin ve tedavi planınızı takip edin. Ağır nesneleri kaldırmaktan kaçınmanızı tavsiye edebilir. Kan basıncınızı artırabilecek yüksek duygusal durumlardan veya krizlerden kaçınmaya çalışın. Anevrizmanın patlamasını veya yırtılmasını önlemek için kendinize iyi bakın.
Doktorunuza sormanız gereken sorular.

  • Başka bir AAA sahibi olmaktan kaçınmak için yapabileceğim herhangi bir yaşam tarzı değişikliği var mı?
  • Dikkatli beklemek güvenli mi? Bu süreçteAAA'nın patlaması riski nedir?
  • İzlemesi gereken bir AAA başka sorunlara yol açabilir mi?
  • Ağrım kötüleşirse ne yapmalıyım?
  • Başka bir uzmanı ziyaret etmeli miyim?
·         AAA'larla ilgili daha fazla şey öğrenebileceğimiz bir web sitesi var mı?



kaynaklar

Bu bilgi genel bir bakış sağlar ve herkes için geçerli olmayabilir. Bu bilgilerin sizin için geçerli olup olmadığını öğrenmek ve bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aile doktorunuzla konuşun.

11 Ocak 2011 Salı

ANTİBİYOTİĞE DUYARLI OLALIM...

Antibiyotik
Vikipedi, özgür ansiklopedisi
Penisilin kullanımına yönelik bir duyuru. Modern tıpta kullanılan ilk antibiyotiklerden olan penisilin 1944 yılında seri üretilmekteydi.
Antibiyotik, herhangi bir mikroorganizma tarafından, başka bir mikroorganizmayı öldürmek veya çoğalmasını durdurmak için üretilen her türlü madde. Antibiyotik üretimi, onu üreten mikroorganizma için selektif bir avantaj sağlar. Örnek olarak, Penicillium tarafından üretilen antibiyotikler, doğada rekabet halinde olduğu diğer mikroorganizmaların büyümesini önleyerek Penicillium'a rekabette önemli bir avantaj sağlar.
Konu başlıkları

Etkileri Antibiyotiklerin iki çeşidi vardır; biyosidal, mikroorganizmaları öldüren antibiyotikler ve biyostatik, mikroorganizmaların büyümesini ve çoğalmasını (üremesini) önleyen antibiyotikler. Her ne kadar "sadece" mikroorganizmaların (çoğunlukla bakteriler, ve bazı fungi) ürettiklerine "antibiyotik" tanımı verilebilse de, bugün "antibiyotik" terimi patojenlere zarar veren her türlü kimyasal için kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden, mikroorganizmalar, hayvanlar ve bitkiler tarafından doğal olarak üretilen bu tür kimyasallara "antibiyotik" demekteyiz. Aynı zamanda, doğal olarak üretilen birçok antibiyotik madde suni yollardan daha etkili olmaları için modifiye edilmektedir. Örnek vermek gerekirse, doğal olarak üretilen penisilinler bugün kimyasal olarak modifiye edilerek daha etkili olmaları sağlanıyor. Bir başka örnekte, kloramfenikol isimli antibiyotiktir. Eskiden tamamiyle doğal yollardan elde edilen bu antibiyotik bugün tamamiyle sentetiktir.
Etki Mekanizmaları
Antibiyotikler etkili oldukları mikropların metabolik işlemlerine müdahale ederek çalışırlar. Antibiyotikler müdahale ettikleri metabolik işlemlere göre spesifiktir. Bu metabolik işlemlere örnek olarak; protein sentezi, hücre çeperi sentezi, nükleik asit sentezi veya hücre zarı fonksiyonlarını verebiliriz.
Penisilin, vankomisin, florokinolon ve sefalosporin gibi antibiyotikler bugün en çok kullanılan antibiyotiklerdendir. Bu antibiyotiklerin hepsi bakterilerin hücre çeperlerini zayıflatırlar. Bakterilerin hücre çeperleri uzun peptidoglikan zincirlerinden oluşur. Antibiyotikler bu molekülleri bir arada tutan peptit bağlantılarının sentezini önlerler. Böylece hücre çeperleri zayıflar ve bakteri patlar (lizis). Peptidoglikandan oluşan hücre çeperleri sadece bakterilerde bulunur, hayvan hücre çeperi bulunmazken bitki hücrelerinde selülozdan oluşan hücre çeperleri bulunur. Böylece, antibiyotikler sadece bakterilere zarar verirler.
Streptomisin, eritromisin, tetrasiklin ve kloramfenikol gibi antibiyotikler ise ya protein sentezini önlerler ya da anormal proteinlerin sentezlenmesine yol açarlar. Antibiyotikler bunları bakterilerin ribozomlarına bağlanarak yaparlar. Bakteri ribozomları ökaryotik ribozomlardan (insan ribozomları gibi) daha küçük oldukları için, bu tür antibiyotikler sadece bakterileri etkiler. Böylece bakterilerin saldırdığı canlıya zarar vermezler.
Rifampisin ve antrasiklin gibi antibiyotikler ise nükleik asit sentezine müdahale ederler. Antrasiklinler bunu DNA replikasyonunu önleyerek yaparken, rifampisin transkripsiyonu önler.
Bazı antibiyotikler ise patojenleri hücre zarlarına müdahale ederek yok ederler. Hücre zarına yapılan müdahaleler, hücre zarının yapısını değiştirerek onun birçok özelliğini de kaybetmesine yol açar. Bu hücre sitoplazmasının hücre dışına akması gibi hücrenin yıkımıyla sonuçlanacak olaylara yol açabilir.
Seçicilik - Selektivite
Bugün, bakteriyel hastalıklarla savaşmakta kullanılan antibiyotikler selektif yani seçicidirler. Buna karşın doğada seçici olmayan birçok antibiyotik de bulunur. Seçici antibiyotikler, işleyişleri (mekanizmaları) dolayısıyla sadece bakteri (mikrop) hücrelerine zarar veren antibiyotiklerdir. Yukarıda verilen antibiyotik tiplerinin hepsi seçicidir. Seçici olmayan antibiyotikler ise mikroba zarar verirken, mesela, insanın vücud hücrelerine de zarar verebilirler. Aynı zamanda antibiyotiklerin yan etkileri de olabilir, bir hastalığı iyileştirirken başka sorunlara yol açabilirler.
Bilinçsiz ve aşırı antibiyotik kullanımı bakterilerin kullanılan antibiyotiğe karşı direnç kazanmasına neden olabilir. Eğer mikroplar bir antibiyotiğe karşı direnç kazanırlarsa, artık o antibiyotiğin o mikroba karşı etkisi olmaz. Bu nedenle her bakteriye uygun olan antibiyotik kullanılmalıdır. Hastalığa neden olan etkenin bulunması ve bu etkene etkili olacak antibiyotiği bulmak için bir Kültür-Antibiyogram Testi denen laboratuvar testi yapılır. Sadece etkin olduğu mikroplara karşı kullanılmalıdırlar. Grip, nezle gibi virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı etkili değillerdir. Ateş düşürücü ya da ağrı kesici etkileri yoktur. Antibiyotikler mutlaka doktor tavsiyesiyle ve reçetesine uygun olarak kullanılmalıdırlar. Bilmeden kullanılan antibiyotikler hastalığı iyileştirmezler, vücuda zarar da verebilirler.


AĞZINIZ KOKUYOR MU?

DR.Kerem ÇİDEM
No:004
AĞIZ KOKUSU

Ağız Kokusu (Halitosis) Nedir?
Ağızdaki çirkin kokuya kısaca ağız kokusu veya halitosis denir. Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zordur. Ancak ağız kokusu çok önemli hastalıkların işaretçisi de olabilir. Ağız kokusunu PATOLOJİK (Normal olmayan)ve FİZYOLOJİK (Normal olan)olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür.
1. Fizyolojik ağız kokusu:
Her sağlıklı birey sabah uyandığında sindirim kanalında biriken gazlar veya dil sırtında üreyen bakterilerin sebep olduğu ağız kokusu ortaya çıkabilir. Dil sırtını fırçalamak ve sürekli olmamak şartıyla çinko içeren ağız gargaraları kullanmak ve sakız çiğnemek bir çözümdür.
Beslenme sonrasında görülen, nefesteki (ağızdaki değil) çirkin koku da fizyolojiktir. Örneğin sarımsak yiyen bir insanın kanına geçen uçucu aromatik bileşikler, dışarı atılır. Kan gazlarının akciğerden atılımının sebep olduğu bu koku bir hastalık değildir. Tedavi gerektirmez.


2. Patolojik Ağız Koksu (Gerçek halitosis):

Patolojik halitosisi olan hastalar dişhekimine ağız kokusu şikayetiyle müracaat etmeyebilirler. Ağızlarındaki çirkin kokunun ya farkında değildirler, ya tolere etmektedirler veya kabullenmişlerdir.

Patolojik halitosis vakaları 3 kategoriye ayrılır:
Tip-1: Ağızının koktuğu hastanın kendisi tespit eder. Böyle hastaların %24.1’i dişhekimine müracaat ederler. Genellikle ağızlarındaki kokuyu kabullenmişlerdir. Halitosisten farklı bir şikayet ile dişhekimine müracaat ederler. Dişhekiminin uyarısı ile tedavi edilirler.Tip-2: Koku, hastanın kendisinin değil, yakınlarının tespitidir. Böyle hastaların %50’si dişhekimine müracaat ederler.Tip-3: Ağız kokusu, hastanın kendisi veya yakınlarının tespiti değil, şüphesi veya tahminidir. Veya hastanın aralıklı dönemlerde silik yakınmaları olmaktadır. Böyle hastaların daha büyük bir kısmı dişhekimine müracaat eder.
Ağız Kokusunun Sebepleri:
Özellikle sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlarda,
Şeker hastalığı (aseton kokusu gibidir),
Böbrek yetmezliği (balık kokusu gibidir),
Karaciğer yetmezliği,
Metabolizma bozuklukları (teşhisi zor olabilir, zaman zaman ortaya çıkan kötü bir balık kokusu),
Açlık, diyet, ağız kuruması, oruçlu olmak (Sıvı gıda eksikliklerinde vücuttaki yağ ve protein çözünmeye başlar, bu metabolizmanın yan ürünleri kötü ağız kokusu olarak yansır).


Ağız Boşluğu Kaynaklı Halitosis:
Ağız kokusunun sebeblerinin %87 si ağız boşluğu kaynaklıdır. Bunlardan %51’i dilden, %17’si gingivitisten, %15’i periodontitisten, %17’si bunların karışımından kaynağını alır. Bu tip ağız kokuları kompleks vakalar değildir. Sebep ilk muayenede belli olur. Sorunlu dişeti dokuları göz ile kolayca tespit edilebilir ve kolay tedavi edilir. Hatta bazen kokunun kaynağını hasta kendisi gösterir.
Ağız Boşluğu Kaynaklı Ağız Kokusunun Tedavisi için;

1-Dişlerinizi ve dişetlerinizi koruyun

Diş çürükleri, diş eti iltihapları ağız kokusunun önemli nedenlerindendir. Ağız içi herhangi bir enfeksiyon bakteri üremesini artıracağı için daima ağız kokusuna neden olur. Diş ve diş eti hastalıkları önemli ölçüde kötü koku yapar. Bu sebeple diş hekiminizin önerilerini dinleyip mutlaka diş sağlığı ve bakımına önem vermelisiniz.

2-Ağızda var olan protez ve köprüleri kontrol ettirin
Ağız içindeki eskimiş köprü ve diş protezleri zamanla gıda birikmesine yol açacağından kötü kokulara sebep olabilir. Bu durumlarda yenilenmesi gerekenleri değiştirmeli, eksik olan dişlerin yerleri için gerekli tedavileri yaptırmalısınız. Ağız kokusu ile mücadelede dişler ve diş sağlığı ilk aşamadır

3-Sakız çiğneyin
Tükürük ağız kokusu ile savaşmanın en güçlü yoludur. İçinde yemek parçacıklarını yerinden söküp mideye gönderecek güçlü enzimler, güçlü bakteri öldürücü antibiyotikler vardır. Bu nedenle şeker gibi bazı hastalıklarda, pek çok ilacın yan etkisi olarak ortaya çıkan kuru ağızlar daima kötü kokuludur. Sabahları niçin ağzınızın kötü koktuğunu merak ediyorsanız yanıt buradadır; gece boyunca tükürük salgısı azalır ve ağzınızın içindeki yemek parçacıkları uzun süre burada durur. Bakteriler de onları afiyetle kullanır ve çürütür. Böylece sabahları ağzınız kötü kokabilir. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgınızı artırarak ağız temizliğinize yardımcı olur. Nane şekerleri ve tatlı sakızlar genellikle işe yaramaz ve durumu daha da kötüleştirir. Ancak xylitol içeren sakızlar da bu konuda size yardımcı olabilir.

4-Tarçın kullanın
İçeceklerinizde ve uygun yiyeceklerinizde tarçın kullanabilirsiniz. Tarçın ağız içi bakterilerle mücadelede önemli bir silahtır. Eğer varsa tarçınlı şekersiz sakızlar da uygun bir öneri olabilir.

5-Daha fazla su için
Özellikle yaşla artan vücut kuruması pek çok yönden dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Çok su içmek onlarca diğer yararının yanında dilinizin kurumasını da önleyerek ağız kokusu ile mücadelede önemli bir silah olarak kullanılabilir. Su ağız içindeki bakterilerin minimumda tutulması için direk yardımcıdır. Ayrıca tükürük salgısını artırarak da yardımcı olur.

6-Asla burnunuz tıkalı uyumayın
Sinüzit gibi hava yolu rahatsızlıkları ve burun tıkanmasına neden olan diğer durumlar geceleri ağızdan nefes almamıza neden olur. Bu durum ağzı ve boğazı kurutarak bakterilerin üremesi için ideal bir ortam oluşturur. Azalan tükürük salgısı durumu daha kötü hale getirir. Bu nedenle kesinlikle burnunuz tıkalı uyumamalısınız.

7-Basit şeker tüketiminizi azaltın
Beyaz un, beyaz şeker, glukoz/fruktoz şurubu ile tatlandırılmış tüm hazır gıdalar ağız içindeki bakteriler için inanılmaz bir hazinedir. Bu tür şekerleri çok kolay kullanarak hızla çoğalırlar. Basit şekerler (atıştırmalık tüm şekerli gıdalarda olduğu gibi) diş çürüklerine neden olur ve ağız sağlığını büyük bir süratle bozarlar. Bu nedenle basit şeker tüketiminizi azaltmalısınız. Bu da su içmek gibi size onlarca yararın yanında ağız kokunuzun azalmasına da yardım edecektir.

8-Lokmaları iyi çiğneyin
Bu sayede yiyeceklerle tükürük salgısı iyice karışır ve ağızda yemek parçası kalma olasılığı düşer. Daha çok çiğneme hareketi daha çok bakterinin yerinden koparak mideye gitmesine yardımcı olur.

9-Diş ipi kullanın
Diş ipi sayesinde fırçanın çıkaramadığı yerlerdeki bakteri ve yemek artıklarını sökebilirsiniz. Özellikle diş gövdeleri arasındaki dar bölgelerde biriken yemek artıkları hızlı bakteri çoğalmasına neden olabilir.

10-Sigara içmeyin
Sigara içmek ağız kuruluğuna neden olduğundan ağız kokusuna sebep olur. Ayrıca diğer bir ağız kokusu nedeni olan diş eti hastalıklarına da zemin hazırlar.
Ağız Boşluğu Kaynaklı Olmayan Halitosis: Kaynağını ağız dışında bir yerden alan ağız kokusu kastedilmektedir. Oral olmayan sebeplerle ortaya çıkan ağız kokusunun görülme sıklığı %13’tür, bunların %4’ü kulak-burun-boğaz, %3’ü hem oral hem kulak-burun-boğaz, %1’i ise sindirim kanalı kaynaklıdır. Bazen barsak gazları buna sebep olur.
3. Psikosomatik halitosis:
Böyle hastalarda yakınma olmasına rağmen aslında gerçek bir halitosis yoktur (Psödohalitosis). Böyle hastaları patolojik halitosisten ayırmak zordur. Böyle hastaların tedavisi için dişhekimi ve psikiatrist işbirliği gerekir. Çünkü böyle hastaların bir kısmında koku değil koku korkusu vardır (Halitofobi).
SAĞLIKLI GÜNLER
KAYNAK:WWW.AGIZKOKUSU.COM

YETİŞKİNDE ATEŞ SORUNU...

DR.Kerem ÇİDEM
No:003

YETİŞKİNLERDE ATEŞ


Yetişkinlerde ateş neden yükselir?
İnsanlarda sık sık görülebilen ateş yüksekliği bir hastalık değil, bir hastalığın belirtisidir.

Ateş yükselmesi enfeksiyon nedeniyle ve enfeksiyon dışı nedenlerle ortaya çıkabilir.

Enfeksiyon olarak bakıldığında viral ve bakteriyel enfeksiyonlar ateş yüksekliğine neden olabilir.

Ateşin sık görüldüğü durumlar
Vücut sistemi olarak bakıldığında, üst solunum yolları, akciğerler, idrar yolları enfeksiyonlarında ateş sık görülür.

Bağ dokusu hastalıklarında, kolajen doku hastalıklarında ve lenfoma, tüberküloz gibi hastalıklarda yüksek ateş söz konusu olur.

Yüksek ateş yakınması olan bireylerin mutlaka ateşinin düşürülmesi gerekir.
Yetişkinlerde ateş hangi hastalıkların belirtisidir?
Ateşin ortaya çıkmasının enfeksiyon ve enfeksiyon dışı nedenler olmak üzere iki büyük sebebi var.

Ateş yüksekliğinin en sık görüldüğü enfeksiyonlar üst solunum yolları enfeksiyonları.

Ateşin yükselmesine neden olan durumlar her zaman bakteriyel enfeksiyonlar olmaz. Viral enfeksiyonların seyrinde de ateş yükselebilir.

İdrar yolları enfeksiyonlarında da ateş yüksekliği görülebilir.

Nedensiz ateş
Bazı ateş yüksekliklerinde ateşin yükselmesinin nedeni bulunamayabilir. Hiçbir enfeksiyon görülmemesine karşın, vücuttaki gizli bir apse ateşe neden olabilir.

Çeşitli bağ dokusu hastalıklarında, lenf kanserlerinde yüksek ateş görülebilir.

Sürekli bir ateş ile tekrarlayan ateşler farklı karakterlerde kabul edilir. Ateşin tehlikesi, ateşin karakterine göre doktor tarafından belirlenir.
Yetişkinlerde ateş nasıl düşürülür?
Yetişkinlerde ateş görüldüğünde yapılan en büyük yanlışlardan biri kat kat giyinmek. Ateş, üşüme hissini beraberinde getirse de ateşi yüksek biri ince tişört, şort gibi şeyler giymeli.

Kalın giyinmek, yorganın altına girmek kişinin vücut sıcaklığının artmasına yol açar. Ateşli kişinin kalın giyinmesi, ateşin daha tehlikeli boyutlara çıkmasına neden olur.

Yapılması gerekenler

- Ateşi yüksek olan kişinin üzerindeki kalın kıyafetler çıkarılmalı.
- Baş bölgesi ve eklem yerlerine soğuk uygulama yapılmalı.
- Alın, koltuk altı, diz altı gibi bölgelere ıslak havlular koyulmalı.

Ateş soğuk uygulamaya rağmen düşmüyorsa, vücut sıcaklığında su ile duş alınabilir ancak çok soğuk ya da çok sıcak su ile kesinlikle duş alınmamalı. Su, vücut sıcaklığı ile aynı olmalı.

18 yaşın üstündeki bireylerde ateş düşürücü ilaçlar, ağrı kesiciler kullanılabilir.

Eğer ilaç kullanımına ve soğuk uygulamalarına rağmen ateş düşmüyorsa doktora başvurmak gerekir.
SAĞLIKLI GÜNLER…

9 Ocak 2011 Pazar

ÇOCUĞUNUZ MU ATEŞLENDİ?…

DR.KEREM ÇİDEM                                                                            NO:002

ÇOCUĞUNUZ MU ATEŞLENDİ?…

Çocuklarda ateş neden olur?
Çocuklarda ateşte altta yatan birçok etken vardır. Ateş kendi başına bir hastalık değil. Yani benim çocuğumda ateş hastalığı var denemez. Ateş birçok hastalığın ortak bulgusudur. En sık ateşe neden olan hastalık da enfeksiyonlardır.

Enfeksiyon bulgusu ateştir. Ya da bir çocukta ateş varsa bu büyük bir ihtimalle enfeksiyondur. Enfeksiyon dışında da bazı romatizmal hastalıklarda, kollejen doku hastalıklarda, tümörel hastalıklarda da ateş olabiliyor çocuklarda. Ama bunlar tabi çok nadir etkenlerdir.

En sık ateş yapan enfeksiyonlar viral enfeksiyonlar

Ateşin çıkmasına en sık etken enfeksiyonlar olur. Enfeksiyonlarda da en sık ateş yapan enfeksiyonlar genelde antibiyotik gerektirmeyen viral enfeksiyonlar.

Grip, nezle gibi virüsün yaptığı enfeksiyonlar, altıncı hastalık gibi, bağırsak enfeksiyonu gibi enfeksiyonlar sırasında ateş çıkabiliyor. Bakteriyel enfeksiyonlardan da zatürre, orta kulak iltihabı, idrar yolu enfeksiyonu genelde ateşle karşımıza geliyor.

Ateşi biz ölçmeden anne nasıl fark edebiliyor? Çocuğun sıcak geldiğini veya aktivitesinin azaldığını gördüğü zaman eliyle dokunduğu zaman sıcak geldiğini hissettiğinde ölçerek anlayabiliyor.

Genelde ateş çıktığı zaman eller, ayaklar soğuk olur. Elleri ayakları soğumuştur, vücut ısısı artmıştır. O şekilde anladığında zaten ateşini ölçtüğü zaman onun tam derecesini saptayabiliyor.
Çocuklarda ateşi düşürmek için neler yapılabilir?
Ateşe durumunda ortam sıcaklığının azaltılması gerekiyor, kıyafetleri çıkarılmalı ve çok fazla örtülmemesi gerekiyor. Ateşli durumlarda sıvı alımını artırmamız lazım çünkü sıvı kaybı ateşli dönemde fazla oluyor.

Basit önlemlerle ateş düşürülebilir

Ateş durumu sırasında çocukta enfeksiyon varsa iştahsızlık da olur. Bu nedenle sıvı gıdalara yönelmek gerekir. Basit önlemleri aldıktan sonra ikinci planda basit, ateş düşürücü, parasetamol, ibuprofen gibi ilaçlarla ateşini düşürebilirsiniz.

Ateşinin yanında eşlik eden başka bulgulara da bakılması gerekir. Yani endi başına ateşin yüksek olması hastalığın çok ağır olduğu anlamına gelmez. Ateşi 40 derecedir ama basit bir viral enfeksiyondur veya çocuğun ateşi 38,5 derecedir ama menenjit olabilir, kemik iltihabı olabilir, idrar yolu iltihabı olabilir. Bu nedenle ateşi diğer bulgularıyla değerlendirmek gerekir.

Ateşle birlikte gelen bulguları değerlendirin

Ateş varken anne bebeğin aktivitesine bakmalı. Yani hareketlerinde bir yavaşlama var mı, dalgınlığı var mı, beslenmesinde kötüye giden bir durum var mı, çocukta sürekli bir uyuklama var mı veya vücudunda döküntü var mı?

Bebeğin hareketlerine bakıp olumsuz hiçbir bulgu yoksa, aktivitesi gecenin 3'ünde ateşi çıktığı zaman basit önlemler alınabilir. Ertesi günü doktorun anneye soracağı birkaç soru le durumun acil olup olmadığına karar verilir. Doktorun kararına göre durum evden de takip edilebilir ya da doktoru hemen görüp ona göre karar verilebilir.
Çocuğun ateşi hangi noktaya geldiğinde doktor aranmalı?
Çocuklarda ateşle birlikte eşlik eden bulgular çok daha önemli. Mesela ateşle birlikte eğer çocuk kasılması olduysa, şuurda bir değişiklik olduysa mutlaka acile başvurulması gerekir.

Ateşle birlikte dalgınlığı varsa, her yediğini kusuyorsa sıvı kaybının fazla olduğunu gösterir mutlaka acil olarak bir hastaneye başvurulması gerekir.

Acil başvurmamız gereken durumlar

Ateşle birlikte çocukta yoğun bir solunum sıkıntısı varsa, sık nefes alıyorsa ya da nefes almada çok zorlanıyorsa acil olarak hastaneye başvurulmalı.

Ateşle birlikte vücutta döküntü varsa, çocuk daha önce ateşli kendisi havale geçirdiyse, çocuğun kardeşinde daha öncesinde ateşli havale görüldüyse mutlaka doktora başvurulması gerekir.

Çocuğun 2 gündür ateşi ve burun akıntısı var, 38,5 - 39 derece civarında diyelim. Ateş 3. gün bir anda 40 dereceye çıktı ve çocukta bulgular daha çok arttı. Bu durumda doktora başvurmamız gerekiyor.

Ateşin başlamasından itibaren 40 dereceye çıkmayan ateş durumlarında 2 gün evde bekleyebiliriz.

Çocuğumuz 3 - 4 aydan küçükse, genelde 4. ayın altında, 3. ayın altındaki bebekte gerçekten ateş var ise doktorunu arayıp görüştükten sonra normal koşullarda ya da elektif koşul diyoruz, durum uygun olduğu zaman annenin doktora başvurması gerekir, çok acile girmez.

Çocuk daha önce ateşli havale geçirdiyse veya çocuğun kardeşlerinde ateşli havale hikayesi varsa doktora başvurması gerekir. Ama çocukta burun akıntısı, hapşırık, 38,5 derece civarında seyreden bir ateş varsa 3 yaşındaki bir çocuk tabii ki telefonda doktoruyla günlük telefonlaşarak bulgularına göre hareket ederek evde takip edilebilir.

Ateş 3 günü geçtiği zaman ya da 48 saatten sonra halen devam ediyorsa annenin doktora başvurması gerekiyor. Ama bazı durumlarda mutlaka gecenin 3'ü olsa bile acile gitmeleri gerekiyor.

Havale geçirmek, menenjiti düşündüren bulgular, solunum yetersizliğini düşündüren bulgular varsa; o anda çocukta bir şuur değişikliği varsa mutlaka acile başvurulması gerekiyor.
Çocuklarda ateş hangi hastalıkların göstergesi olabilir?
Sıcak çarpması da ateş yapar. Ortam sıcaklığı çok fazlaysa ateş yapar, çok giyimden dolayı ateş olur, banyo sonrası ateşi çıkabilir. Bu etkenlerden hiçbiri yoksa bir çocuğun ateşi 39 dereceyse bu mutlaka bir hastalığın belirtisidir. Yani bize enfeksiyon hastalığının en önemli göstergesi ateştir.

Bir çocuk yılda 8 kez enfeksiyon geçirebilir

5 yaşına kadar normal bir çocuk yılda 5 - 8 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmektedir. Yani normal bir çocuk 5 yaşına kadar yılda en az 5 kez, 8 kez ateşlenebilir demektir. Yani her seferinde bir enfeksiyonun belirtisi.

Çocuklarda en sık karşılaştığımız enfeksiyonlar; basit viral üst solunum yolu enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu, orta kulak iltihabı ya da zatürre olabilir, tabi diğer bulgulara da tabi bunlar da eşlik eder. İşte kemikte bir enfeksiyon olabilir, mikrop kana karışmış olabilir.

Enfeksiyonların ortak bulgusu ateş

Birçok enfeksiyonun ortak bulgusu ateş. Enfeksiyon dışında ateş yapabilecek kolajen doku hastalığı, romatizmal hastalıklar da olabilir ama tabi bunlara hep uzmanı gördükten sonra karar verilir.

İlk planda ateş varsa eşittir bu çocukta bir enfeksiyon vardır. Ama ateş eşittir bu çocuğa antibiyotik vereceğiz anlamına gelmez. Çünkü enfeksiyonu yapan etkene göre antibiyotiğini belirleriz ya da antibiyotiğe ihtiyaç kalmaz.

Ateş yükselmelerinin % 80'i viral enfeksiyon olduğu için çocuklar bunu antibiyotiksiz atlatabilir. Bazı çocuklarda enfeksiyona yanıt çok daha fazla olur ve ısrarlı ateş yapabilir; bazı çocuklarda da daha az yanıt verebilir.

Ateşle birlikte iştahsızlık olabilir

Enfeksiyonun en önemli bulgusu ateş, tabi bunun dışında iştahsızlık olabilir veya orta kulak iltihabı varsa aşırı bir huysuzluk olabilir. Viral bir üst solunum yolu enfeksiyonuysa burun akıntısı, hapşırık eşlik ediyor olabilir.

Çocukta sürekli kusma, dalgınlık eşlik ediyor olabilir o zaman menenjit düşünürüz veya çocuğun ateşi var, dalgınlığı var, vücudunda mor mor lekeler oluşmuş diyelim; bu meningokoksemi dediğimiz menenjit tiplerinden biri olabilir.

Çocukta ateşle birlikte ishal varsa bağırsak enfeksiyonu olabilir. Yani sonuçta ateş enfeksiyonun belirtisi. Ama diğer bulgularla biz odağı saptamaya çalışıyoruz.
Çocuğun ateşi nasıl ölçülmeli?
Ateş ölçme tekniklerine baktığımız zaman koltuk altından ateş ölçümü, dilaltı ateş ölçümü, kulaktan ateş ölçümü var. Bunlara aksiller ateş diyoruz. Bir de popodan ateş ölçümü rektal ateş var. Şimdi bu yöntemleri birbirleriyle kıyasladığımız zaman avantaj ve dezavantajları var.

Erken dönemde ilk 1 yaşta çocukta tam ateşi değerlendirmek rektal ateşte daha mümkün. Yani popodan ölçtüğümüz ateş daha değerli. Tabi bunun da bazı rahatsız edici yanları var, derece kırılabilir, tam beceremeyebiliriz.

Koltuk altından ateş ölçümünde 3 dk. beklenir

Rektal ateş ölçümünü yapamıyorsak koltuk altı ateş ölçümü yapılabilir. Ama ateş ölçüldüğü bölgeye göre de farklılıklar gösterir, ona göre değerlendirmemiz gerekiyor.

Popodan ölçülen ateşin normal değeri 38,3'e kadar normaldir. Koltuk altındaki ateş 37,3'e kadar yani 1 derece fark var. Dilaltı ateş 38 - 37,8'e kadar normaldir. Kulaktan ölçülen ateş de 37,8 dereceye kadar normaldir.

Hata payı en az olan en doğru sonuç veren derece cıvalı termometre. Yani koltuk altı ya da popodan ölçtüğümüz derece bize en doğru sonucu veriyor. Kullanım kolaylığı açısından en kolay olan da kulaktan ateş ölçerdir.

Kulaktan ateş ölçerin birinci avantajı kısa sürede ölçebiliyoruz. Çünkü koltuk altından ölçtüğümüz zaman bizim bunu en az 3 dakika tutmamız gerekiyor.

Popodan ölçmek çocuk için rahatsız edici, anne için zor olabilir. Kulaktan ölçerin ikinci bir avantajı çocuk pek rahatsız olmuyor, kısa sürede bize bulgu veriyor.

Altın standart cıvalı termometre

Kulaktan ölçüm her zaman doğru sonuç vermeyebiliyor. Çünkü kulak zarındaki kan akımına göre infiraret yöntemiyle ölçtüğü için eğer kulaktan ölçeri tam kulak zarını görmüyorsa, çok iyi yerleştiremiyorsak o zaman bize doğru sonuç vermeyebilir.

Kulaktan ölçeri doğru yerleştirebiliyoruz, ölçebiliyoruz ama çocuğun dış kulak yolunda kir varsa buşon dediğimiz zarı tam görmüyorsa, ateşi 39 derecedir bize 38 derece olarak verebilir. Ya da 38 derecedir gerçek ateşi, ama kulakta enfeksiyon var, kulak zarında kanlanma çok artmıştır, bize 40 derece olarak da verebilir.

Klinik olarak altın standart cıvalı termometredir. Ama genelde annelerin bu konuda tecrübesi de çok iyi olduğu için kulak ölçeriyle eğer çocuğun kliniği ve kulak ölçerini değerlendirdiği zaman tatmin etmiyorsa cıvalıyla da bir kontrol ettirmekte fayda var.
Ateşli havale denmesi için çocukta hangi belirtiler olmalı?
Genelde 3 ayla 6 yaş arası çocuklarda görülür ateşli havale. Çocuklarda genelde beyni etkileyen enfeksiyonlar dışındaki enfeksiyonlarla olur. Boğaz enfeksiyonu olabilir, orta kulak iltihabı olabilir. Yani santral sinir sistemi dışı enfeksiyonlara bağlı havalelere ateşli havale diyoruz.

Eğer beyinde bir enfeksiyon varsa havale geçirdiyse bu ateşli havale değildir, menenjit ya da ansefalitine bağlı havaledir.

Ateşli havale riski taşıyan çocuklar

Ateşli havale çocuklarda riski yüksek olan çocuklar var. Bu çocukların ailesinde ateşli havale hikayesi varsa; annesine, babasında ya da kardeşlerinde, ikinci derece akrabalarından teyze, dayı, halada varsa; çocuğun nöromotor gelişimi geriyse ya da çok çok iyi değilse ve çocuk yeni doğan döneminde uzun süre hastanede yattıysa bu çocuklarda ateşli havale riski daha yüksektir.

Yani normal popülasyonda % 2 - 4, bu şekilde risklerden 2 tanesi varsa % 40'a çıkıyor. Yani demek ki aile hikayesi ateşli havalede çok önemli. Normal popülasyonda da hiç riski olmayan çocuklarda da % 2 - 4'tür.

Örneğin; çocuğun ateşi 39 derecedir ve daha önce birçok enfeksiyon geçirmiştir, sorun yoktur ama enfeksiyonun birinde ateşli havale geçirebilir. Yani ateşli havalenin ateşin kendisiyle ilişkisi yok, çocuğun yaşı, ailenin hikayesi çok önemli. Enfeksiyonun odağı önemli ama genelde beyin dışı enfeksiyonlara bağlı ateşli havale olur.
Çocuğun ateşli havale geçirdiği anlaşıldığında ne yapılmalı?
Annenin yapması gerekenler çocuğun ateşi 40 derece veya 38,5 derece ama havale geçiriyorsa, üzerini hemen soyacak, ağzında bir besin varsa mutlaka onu çıkaracak aspire (akciğerine gitmesi)etmemesi için.

Anne, çocuğunu sağ yanına yatıracak ki akciğerine salyalarını kaçırmasın ve yakın bir merkeze başvuracak. Yakın bir hastaneye, acil servise başvuracak. Acil serviste zaten gerekli müdahalesi yapılır.

Ateşli havale olan çocuklarda tekrarlama riski %60

Ateşli havale çocuklarda 1 kez olduğu zaman çocuğun havaleyi geçirme yaşına göre, aile hikayesine göre, havalenin süresine göre tekrarlama riski % 60'a kadar çıkıyor. Çocuğumuz ateşli havale geçirdiyse, 1 yıl içinde 2. bir havaleyi geçirme riski % 60.

Ateşli havalede koruyucu önlemler çok önemli. Bir kez havale geçiren bir çocukta 2. bir havaleyi geçirmemesi için ya da geçirdiği zaman annenin yaklaşımı çok daha önemli bu konuda neler yapılabilir.

Eğer çocuk daha önce ateşli havale geçirdiyse burada ateş 37,5'un üzerine çıktığı zaman mutlaka ateş düşürücü ilacını verecek. 38,5'in üzerindeyse ateş düşürücü ilaçla birlikte ilacın etkisi yarım saat, 45 dakika başladığı için ve havale geçirmesin diye ortam ısısı azaltılacak, ılık tatbikatı yapılacak, ılık duş aldırılacak.

Ateşli havale bebek 3 aylıkken riskli

Ateş durumunda doktoruyla telefonlaşır, enfeksiyon odağına göre ya da doktoruyla görüşür ona göre önlem alınır.

Ateşli havale hiçbir zaman çocukları öldürmez, ileriye yönelik bir zarar vermez. Sınırlı bir hastalıktır. Yani 3 aylıkken riskimiz var, 6 yaşından sonra riskimiz bitiyor ateşli havalede. Bunu da tabi anne iyice öğrendiği zaman daha rahat hareket edebiliyor ve ileriye yönelik daha iyi önlemler alabiliyoruz
Çocuklarda ateş endişelenilmesi gereken bir durum mudur?
Ateş kendi başına bir hastalık olmadığı için birçok hastalığın ortak bulgusu olduğu için altta yatan etken hastalığın ağırlığını belirler. Ateşin kendisini değerlendirdiğimiz zaman yani ateş olarak baktığımız zaman birçok faydası da var.

Ateş, enfeksiyonlara karşı savaş demek

Ateş bağışıklık sistemini uyarıyor, enfeksiyonlara karşı vücudumuzun savaşını daha da artırıyor, aktifleştiriyor. Artı olarak bize çocukta bir enfeksiyon olduğuna dair bulgu veriyor. Özellikle anne olarak baktığımız zaman olaya.

Ateşin zararlarına baktığımız zaman, mesela ateş fobisiyle ilgili annelere "Ateşi çıktığı zaman çocuğunuza neler olabilir?" sorusu sorulmuş ve araştırma sonunda şöyle sonuçlar çıkmış;

Ateş 41,5 üzerine çıkarsa tehlikeli olur

Annelerin % 18'i "çocuğumda ölüme neden olur" diye cevap veriyor, % 25 - 30'u "çocuğumda beyin hasarı, felce neden olabilir" diye söylüyor, % 50'si "ateşli havale yapar "diye yanıt veriyor.

Ateşin kendi başına beyine hasar vermesi için 41,5'in üzerine çıkması gerekir. Bu da genelde enfeksiyonlarda çok çok nadir olan bir şey. Yani demek ki ateş kendi başına beyine zarar vermiyor, çocuklarda felce neden olmuyor.

Ateş kendi başına ölüme neden olmuyor. Ateşli havale yapabiliyor. Ateşli havale de selim bir hastalık ve % 2 - 4 çocukta görülür. Ancak çocuğun yatkınlığı varsa ortaya çıkar.

Ateş, eğer çocukta metabolik bir hastalık varsa problemi artırabilir, kalple ilgili bir problem varsa kalp yetersizliğini artırabilir. Şeker hastalığı gibi bir hastalığı varsa şeker dengesini bozabilir kronik hastalığı olan çocuklarda. Ama kendi başına vücut direncine faydası olduğu için, faydası olan bir bulgudur bizim için.
Ateşli havale çocukta mutlaka kalıcı hasar bırakır mı?
Basit ateşli havalede eğer altta yatan hiçbir organik sorun yoksa genelde çocukta hiçbir hasar bırakmaz.

Ateşli havale geçiren çocuklarla geçirmeyen kardeşleri arasında yapılan çalışmalarda okul başarısı, sosyal IQ arasında bir fark olmadığı gösterilmiş. Yani sonuçta ateşli havale çocuğun zekasını etkilemiyor.

Bebeklikte geçirilen ateşli havale tekrarlayabilir

Ateşli havale geçiren çocuklarda havaleyi 18 aydan önce geçirdiyse, 38,5 ateş gibi düşük ateşli havaleyi geçirmişse, çok erken dönemde ateş başladığı gibi havaleyi geçirdiyse, eğer çocukta altta yatan organik bir problem varsa bunlarda tekrarlama riski daha yüksektir ve bunlarda 'komplike febril konvulziyon' dediğimiz daha uzun süren bir havale vardır çocuklarda.

Havale aynı enfeksiyon döneminde 2 - 3 kez geçirildiyse bunlarda risk biraz daha çok artıyor. Ama genelde ateşli havale selim bir hastalıktır. Kalıcı bir hasar bırakmaz.

Normal topluma göre epilepsi riski ateşli havale geçiren çocuklarda biraz daha artmaktadır. Ama epilepsi riski çok yüksek değildir. Yani sara nöbeti riski çok artmamaktadır ateşli havalede.

Saralı çocuklarda ateşli havale eğer 15 dakikayı geçmediyse, aynı enfeksiyon sırasında 1 kez olduysa, bir daha tekrarlamadıysa ve kısa süreli olduysa genelde riskimiz hiç yok gibi bir şey.