11 Ocak 2011 Salı

ANTİBİYOTİĞE DUYARLI OLALIM...

Antibiyotik
Vikipedi, özgür ansiklopedisi
Penisilin kullanımına yönelik bir duyuru. Modern tıpta kullanılan ilk antibiyotiklerden olan penisilin 1944 yılında seri üretilmekteydi.
Antibiyotik, herhangi bir mikroorganizma tarafından, başka bir mikroorganizmayı öldürmek veya çoğalmasını durdurmak için üretilen her türlü madde. Antibiyotik üretimi, onu üreten mikroorganizma için selektif bir avantaj sağlar. Örnek olarak, Penicillium tarafından üretilen antibiyotikler, doğada rekabet halinde olduğu diğer mikroorganizmaların büyümesini önleyerek Penicillium'a rekabette önemli bir avantaj sağlar.
Konu başlıkları

Etkileri Antibiyotiklerin iki çeşidi vardır; biyosidal, mikroorganizmaları öldüren antibiyotikler ve biyostatik, mikroorganizmaların büyümesini ve çoğalmasını (üremesini) önleyen antibiyotikler. Her ne kadar "sadece" mikroorganizmaların (çoğunlukla bakteriler, ve bazı fungi) ürettiklerine "antibiyotik" tanımı verilebilse de, bugün "antibiyotik" terimi patojenlere zarar veren her türlü kimyasal için kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden, mikroorganizmalar, hayvanlar ve bitkiler tarafından doğal olarak üretilen bu tür kimyasallara "antibiyotik" demekteyiz. Aynı zamanda, doğal olarak üretilen birçok antibiyotik madde suni yollardan daha etkili olmaları için modifiye edilmektedir. Örnek vermek gerekirse, doğal olarak üretilen penisilinler bugün kimyasal olarak modifiye edilerek daha etkili olmaları sağlanıyor. Bir başka örnekte, kloramfenikol isimli antibiyotiktir. Eskiden tamamiyle doğal yollardan elde edilen bu antibiyotik bugün tamamiyle sentetiktir.
Etki Mekanizmaları
Antibiyotikler etkili oldukları mikropların metabolik işlemlerine müdahale ederek çalışırlar. Antibiyotikler müdahale ettikleri metabolik işlemlere göre spesifiktir. Bu metabolik işlemlere örnek olarak; protein sentezi, hücre çeperi sentezi, nükleik asit sentezi veya hücre zarı fonksiyonlarını verebiliriz.
Penisilin, vankomisin, florokinolon ve sefalosporin gibi antibiyotikler bugün en çok kullanılan antibiyotiklerdendir. Bu antibiyotiklerin hepsi bakterilerin hücre çeperlerini zayıflatırlar. Bakterilerin hücre çeperleri uzun peptidoglikan zincirlerinden oluşur. Antibiyotikler bu molekülleri bir arada tutan peptit bağlantılarının sentezini önlerler. Böylece hücre çeperleri zayıflar ve bakteri patlar (lizis). Peptidoglikandan oluşan hücre çeperleri sadece bakterilerde bulunur, hayvan hücre çeperi bulunmazken bitki hücrelerinde selülozdan oluşan hücre çeperleri bulunur. Böylece, antibiyotikler sadece bakterilere zarar verirler.
Streptomisin, eritromisin, tetrasiklin ve kloramfenikol gibi antibiyotikler ise ya protein sentezini önlerler ya da anormal proteinlerin sentezlenmesine yol açarlar. Antibiyotikler bunları bakterilerin ribozomlarına bağlanarak yaparlar. Bakteri ribozomları ökaryotik ribozomlardan (insan ribozomları gibi) daha küçük oldukları için, bu tür antibiyotikler sadece bakterileri etkiler. Böylece bakterilerin saldırdığı canlıya zarar vermezler.
Rifampisin ve antrasiklin gibi antibiyotikler ise nükleik asit sentezine müdahale ederler. Antrasiklinler bunu DNA replikasyonunu önleyerek yaparken, rifampisin transkripsiyonu önler.
Bazı antibiyotikler ise patojenleri hücre zarlarına müdahale ederek yok ederler. Hücre zarına yapılan müdahaleler, hücre zarının yapısını değiştirerek onun birçok özelliğini de kaybetmesine yol açar. Bu hücre sitoplazmasının hücre dışına akması gibi hücrenin yıkımıyla sonuçlanacak olaylara yol açabilir.
Seçicilik - Selektivite
Bugün, bakteriyel hastalıklarla savaşmakta kullanılan antibiyotikler selektif yani seçicidirler. Buna karşın doğada seçici olmayan birçok antibiyotik de bulunur. Seçici antibiyotikler, işleyişleri (mekanizmaları) dolayısıyla sadece bakteri (mikrop) hücrelerine zarar veren antibiyotiklerdir. Yukarıda verilen antibiyotik tiplerinin hepsi seçicidir. Seçici olmayan antibiyotikler ise mikroba zarar verirken, mesela, insanın vücud hücrelerine de zarar verebilirler. Aynı zamanda antibiyotiklerin yan etkileri de olabilir, bir hastalığı iyileştirirken başka sorunlara yol açabilirler.
Bilinçsiz ve aşırı antibiyotik kullanımı bakterilerin kullanılan antibiyotiğe karşı direnç kazanmasına neden olabilir. Eğer mikroplar bir antibiyotiğe karşı direnç kazanırlarsa, artık o antibiyotiğin o mikroba karşı etkisi olmaz. Bu nedenle her bakteriye uygun olan antibiyotik kullanılmalıdır. Hastalığa neden olan etkenin bulunması ve bu etkene etkili olacak antibiyotiği bulmak için bir Kültür-Antibiyogram Testi denen laboratuvar testi yapılır. Sadece etkin olduğu mikroplara karşı kullanılmalıdırlar. Grip, nezle gibi virüslerin neden olduğu hastalıklara karşı etkili değillerdir. Ateş düşürücü ya da ağrı kesici etkileri yoktur. Antibiyotikler mutlaka doktor tavsiyesiyle ve reçetesine uygun olarak kullanılmalıdırlar. Bilmeden kullanılan antibiyotikler hastalığı iyileştirmezler, vücuda zarar da verebilirler.


AĞZINIZ KOKUYOR MU?

DR.Kerem ÇİDEM
No:004
AĞIZ KOKUSU

Ağız Kokusu (Halitosis) Nedir?
Ağızdaki çirkin kokuya kısaca ağız kokusu veya halitosis denir. Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zordur. Ancak ağız kokusu çok önemli hastalıkların işaretçisi de olabilir. Ağız kokusunu PATOLOJİK (Normal olmayan)ve FİZYOLOJİK (Normal olan)olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür.
1. Fizyolojik ağız kokusu:
Her sağlıklı birey sabah uyandığında sindirim kanalında biriken gazlar veya dil sırtında üreyen bakterilerin sebep olduğu ağız kokusu ortaya çıkabilir. Dil sırtını fırçalamak ve sürekli olmamak şartıyla çinko içeren ağız gargaraları kullanmak ve sakız çiğnemek bir çözümdür.
Beslenme sonrasında görülen, nefesteki (ağızdaki değil) çirkin koku da fizyolojiktir. Örneğin sarımsak yiyen bir insanın kanına geçen uçucu aromatik bileşikler, dışarı atılır. Kan gazlarının akciğerden atılımının sebep olduğu bu koku bir hastalık değildir. Tedavi gerektirmez.


2. Patolojik Ağız Koksu (Gerçek halitosis):

Patolojik halitosisi olan hastalar dişhekimine ağız kokusu şikayetiyle müracaat etmeyebilirler. Ağızlarındaki çirkin kokunun ya farkında değildirler, ya tolere etmektedirler veya kabullenmişlerdir.

Patolojik halitosis vakaları 3 kategoriye ayrılır:
Tip-1: Ağızının koktuğu hastanın kendisi tespit eder. Böyle hastaların %24.1’i dişhekimine müracaat ederler. Genellikle ağızlarındaki kokuyu kabullenmişlerdir. Halitosisten farklı bir şikayet ile dişhekimine müracaat ederler. Dişhekiminin uyarısı ile tedavi edilirler.Tip-2: Koku, hastanın kendisinin değil, yakınlarının tespitidir. Böyle hastaların %50’si dişhekimine müracaat ederler.Tip-3: Ağız kokusu, hastanın kendisi veya yakınlarının tespiti değil, şüphesi veya tahminidir. Veya hastanın aralıklı dönemlerde silik yakınmaları olmaktadır. Böyle hastaların daha büyük bir kısmı dişhekimine müracaat eder.
Ağız Kokusunun Sebepleri:
Özellikle sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlarda,
Şeker hastalığı (aseton kokusu gibidir),
Böbrek yetmezliği (balık kokusu gibidir),
Karaciğer yetmezliği,
Metabolizma bozuklukları (teşhisi zor olabilir, zaman zaman ortaya çıkan kötü bir balık kokusu),
Açlık, diyet, ağız kuruması, oruçlu olmak (Sıvı gıda eksikliklerinde vücuttaki yağ ve protein çözünmeye başlar, bu metabolizmanın yan ürünleri kötü ağız kokusu olarak yansır).


Ağız Boşluğu Kaynaklı Halitosis:
Ağız kokusunun sebeblerinin %87 si ağız boşluğu kaynaklıdır. Bunlardan %51’i dilden, %17’si gingivitisten, %15’i periodontitisten, %17’si bunların karışımından kaynağını alır. Bu tip ağız kokuları kompleks vakalar değildir. Sebep ilk muayenede belli olur. Sorunlu dişeti dokuları göz ile kolayca tespit edilebilir ve kolay tedavi edilir. Hatta bazen kokunun kaynağını hasta kendisi gösterir.
Ağız Boşluğu Kaynaklı Ağız Kokusunun Tedavisi için;

1-Dişlerinizi ve dişetlerinizi koruyun

Diş çürükleri, diş eti iltihapları ağız kokusunun önemli nedenlerindendir. Ağız içi herhangi bir enfeksiyon bakteri üremesini artıracağı için daima ağız kokusuna neden olur. Diş ve diş eti hastalıkları önemli ölçüde kötü koku yapar. Bu sebeple diş hekiminizin önerilerini dinleyip mutlaka diş sağlığı ve bakımına önem vermelisiniz.

2-Ağızda var olan protez ve köprüleri kontrol ettirin
Ağız içindeki eskimiş köprü ve diş protezleri zamanla gıda birikmesine yol açacağından kötü kokulara sebep olabilir. Bu durumlarda yenilenmesi gerekenleri değiştirmeli, eksik olan dişlerin yerleri için gerekli tedavileri yaptırmalısınız. Ağız kokusu ile mücadelede dişler ve diş sağlığı ilk aşamadır

3-Sakız çiğneyin
Tükürük ağız kokusu ile savaşmanın en güçlü yoludur. İçinde yemek parçacıklarını yerinden söküp mideye gönderecek güçlü enzimler, güçlü bakteri öldürücü antibiyotikler vardır. Bu nedenle şeker gibi bazı hastalıklarda, pek çok ilacın yan etkisi olarak ortaya çıkan kuru ağızlar daima kötü kokuludur. Sabahları niçin ağzınızın kötü koktuğunu merak ediyorsanız yanıt buradadır; gece boyunca tükürük salgısı azalır ve ağzınızın içindeki yemek parçacıkları uzun süre burada durur. Bakteriler de onları afiyetle kullanır ve çürütür. Böylece sabahları ağzınız kötü kokabilir. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgınızı artırarak ağız temizliğinize yardımcı olur. Nane şekerleri ve tatlı sakızlar genellikle işe yaramaz ve durumu daha da kötüleştirir. Ancak xylitol içeren sakızlar da bu konuda size yardımcı olabilir.

4-Tarçın kullanın
İçeceklerinizde ve uygun yiyeceklerinizde tarçın kullanabilirsiniz. Tarçın ağız içi bakterilerle mücadelede önemli bir silahtır. Eğer varsa tarçınlı şekersiz sakızlar da uygun bir öneri olabilir.

5-Daha fazla su için
Özellikle yaşla artan vücut kuruması pek çok yönden dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Çok su içmek onlarca diğer yararının yanında dilinizin kurumasını da önleyerek ağız kokusu ile mücadelede önemli bir silah olarak kullanılabilir. Su ağız içindeki bakterilerin minimumda tutulması için direk yardımcıdır. Ayrıca tükürük salgısını artırarak da yardımcı olur.

6-Asla burnunuz tıkalı uyumayın
Sinüzit gibi hava yolu rahatsızlıkları ve burun tıkanmasına neden olan diğer durumlar geceleri ağızdan nefes almamıza neden olur. Bu durum ağzı ve boğazı kurutarak bakterilerin üremesi için ideal bir ortam oluşturur. Azalan tükürük salgısı durumu daha kötü hale getirir. Bu nedenle kesinlikle burnunuz tıkalı uyumamalısınız.

7-Basit şeker tüketiminizi azaltın
Beyaz un, beyaz şeker, glukoz/fruktoz şurubu ile tatlandırılmış tüm hazır gıdalar ağız içindeki bakteriler için inanılmaz bir hazinedir. Bu tür şekerleri çok kolay kullanarak hızla çoğalırlar. Basit şekerler (atıştırmalık tüm şekerli gıdalarda olduğu gibi) diş çürüklerine neden olur ve ağız sağlığını büyük bir süratle bozarlar. Bu nedenle basit şeker tüketiminizi azaltmalısınız. Bu da su içmek gibi size onlarca yararın yanında ağız kokunuzun azalmasına da yardım edecektir.

8-Lokmaları iyi çiğneyin
Bu sayede yiyeceklerle tükürük salgısı iyice karışır ve ağızda yemek parçası kalma olasılığı düşer. Daha çok çiğneme hareketi daha çok bakterinin yerinden koparak mideye gitmesine yardımcı olur.

9-Diş ipi kullanın
Diş ipi sayesinde fırçanın çıkaramadığı yerlerdeki bakteri ve yemek artıklarını sökebilirsiniz. Özellikle diş gövdeleri arasındaki dar bölgelerde biriken yemek artıkları hızlı bakteri çoğalmasına neden olabilir.

10-Sigara içmeyin
Sigara içmek ağız kuruluğuna neden olduğundan ağız kokusuna sebep olur. Ayrıca diğer bir ağız kokusu nedeni olan diş eti hastalıklarına da zemin hazırlar.
Ağız Boşluğu Kaynaklı Olmayan Halitosis: Kaynağını ağız dışında bir yerden alan ağız kokusu kastedilmektedir. Oral olmayan sebeplerle ortaya çıkan ağız kokusunun görülme sıklığı %13’tür, bunların %4’ü kulak-burun-boğaz, %3’ü hem oral hem kulak-burun-boğaz, %1’i ise sindirim kanalı kaynaklıdır. Bazen barsak gazları buna sebep olur.
3. Psikosomatik halitosis:
Böyle hastalarda yakınma olmasına rağmen aslında gerçek bir halitosis yoktur (Psödohalitosis). Böyle hastaları patolojik halitosisten ayırmak zordur. Böyle hastaların tedavisi için dişhekimi ve psikiatrist işbirliği gerekir. Çünkü böyle hastaların bir kısmında koku değil koku korkusu vardır (Halitofobi).
SAĞLIKLI GÜNLER
KAYNAK:WWW.AGIZKOKUSU.COM

YETİŞKİNDE ATEŞ SORUNU...

DR.Kerem ÇİDEM
No:003

YETİŞKİNLERDE ATEŞ


Yetişkinlerde ateş neden yükselir?
İnsanlarda sık sık görülebilen ateş yüksekliği bir hastalık değil, bir hastalığın belirtisidir.

Ateş yükselmesi enfeksiyon nedeniyle ve enfeksiyon dışı nedenlerle ortaya çıkabilir.

Enfeksiyon olarak bakıldığında viral ve bakteriyel enfeksiyonlar ateş yüksekliğine neden olabilir.

Ateşin sık görüldüğü durumlar
Vücut sistemi olarak bakıldığında, üst solunum yolları, akciğerler, idrar yolları enfeksiyonlarında ateş sık görülür.

Bağ dokusu hastalıklarında, kolajen doku hastalıklarında ve lenfoma, tüberküloz gibi hastalıklarda yüksek ateş söz konusu olur.

Yüksek ateş yakınması olan bireylerin mutlaka ateşinin düşürülmesi gerekir.
Yetişkinlerde ateş hangi hastalıkların belirtisidir?
Ateşin ortaya çıkmasının enfeksiyon ve enfeksiyon dışı nedenler olmak üzere iki büyük sebebi var.

Ateş yüksekliğinin en sık görüldüğü enfeksiyonlar üst solunum yolları enfeksiyonları.

Ateşin yükselmesine neden olan durumlar her zaman bakteriyel enfeksiyonlar olmaz. Viral enfeksiyonların seyrinde de ateş yükselebilir.

İdrar yolları enfeksiyonlarında da ateş yüksekliği görülebilir.

Nedensiz ateş
Bazı ateş yüksekliklerinde ateşin yükselmesinin nedeni bulunamayabilir. Hiçbir enfeksiyon görülmemesine karşın, vücuttaki gizli bir apse ateşe neden olabilir.

Çeşitli bağ dokusu hastalıklarında, lenf kanserlerinde yüksek ateş görülebilir.

Sürekli bir ateş ile tekrarlayan ateşler farklı karakterlerde kabul edilir. Ateşin tehlikesi, ateşin karakterine göre doktor tarafından belirlenir.
Yetişkinlerde ateş nasıl düşürülür?
Yetişkinlerde ateş görüldüğünde yapılan en büyük yanlışlardan biri kat kat giyinmek. Ateş, üşüme hissini beraberinde getirse de ateşi yüksek biri ince tişört, şort gibi şeyler giymeli.

Kalın giyinmek, yorganın altına girmek kişinin vücut sıcaklığının artmasına yol açar. Ateşli kişinin kalın giyinmesi, ateşin daha tehlikeli boyutlara çıkmasına neden olur.

Yapılması gerekenler

- Ateşi yüksek olan kişinin üzerindeki kalın kıyafetler çıkarılmalı.
- Baş bölgesi ve eklem yerlerine soğuk uygulama yapılmalı.
- Alın, koltuk altı, diz altı gibi bölgelere ıslak havlular koyulmalı.

Ateş soğuk uygulamaya rağmen düşmüyorsa, vücut sıcaklığında su ile duş alınabilir ancak çok soğuk ya da çok sıcak su ile kesinlikle duş alınmamalı. Su, vücut sıcaklığı ile aynı olmalı.

18 yaşın üstündeki bireylerde ateş düşürücü ilaçlar, ağrı kesiciler kullanılabilir.

Eğer ilaç kullanımına ve soğuk uygulamalarına rağmen ateş düşmüyorsa doktora başvurmak gerekir.
SAĞLIKLI GÜNLER…

9 Ocak 2011 Pazar

ÇOCUĞUNUZ MU ATEŞLENDİ?…

DR.KEREM ÇİDEM                                                                            NO:002

ÇOCUĞUNUZ MU ATEŞLENDİ?…

Çocuklarda ateş neden olur?
Çocuklarda ateşte altta yatan birçok etken vardır. Ateş kendi başına bir hastalık değil. Yani benim çocuğumda ateş hastalığı var denemez. Ateş birçok hastalığın ortak bulgusudur. En sık ateşe neden olan hastalık da enfeksiyonlardır.

Enfeksiyon bulgusu ateştir. Ya da bir çocukta ateş varsa bu büyük bir ihtimalle enfeksiyondur. Enfeksiyon dışında da bazı romatizmal hastalıklarda, kollejen doku hastalıklarda, tümörel hastalıklarda da ateş olabiliyor çocuklarda. Ama bunlar tabi çok nadir etkenlerdir.

En sık ateş yapan enfeksiyonlar viral enfeksiyonlar

Ateşin çıkmasına en sık etken enfeksiyonlar olur. Enfeksiyonlarda da en sık ateş yapan enfeksiyonlar genelde antibiyotik gerektirmeyen viral enfeksiyonlar.

Grip, nezle gibi virüsün yaptığı enfeksiyonlar, altıncı hastalık gibi, bağırsak enfeksiyonu gibi enfeksiyonlar sırasında ateş çıkabiliyor. Bakteriyel enfeksiyonlardan da zatürre, orta kulak iltihabı, idrar yolu enfeksiyonu genelde ateşle karşımıza geliyor.

Ateşi biz ölçmeden anne nasıl fark edebiliyor? Çocuğun sıcak geldiğini veya aktivitesinin azaldığını gördüğü zaman eliyle dokunduğu zaman sıcak geldiğini hissettiğinde ölçerek anlayabiliyor.

Genelde ateş çıktığı zaman eller, ayaklar soğuk olur. Elleri ayakları soğumuştur, vücut ısısı artmıştır. O şekilde anladığında zaten ateşini ölçtüğü zaman onun tam derecesini saptayabiliyor.
Çocuklarda ateşi düşürmek için neler yapılabilir?
Ateşe durumunda ortam sıcaklığının azaltılması gerekiyor, kıyafetleri çıkarılmalı ve çok fazla örtülmemesi gerekiyor. Ateşli durumlarda sıvı alımını artırmamız lazım çünkü sıvı kaybı ateşli dönemde fazla oluyor.

Basit önlemlerle ateş düşürülebilir

Ateş durumu sırasında çocukta enfeksiyon varsa iştahsızlık da olur. Bu nedenle sıvı gıdalara yönelmek gerekir. Basit önlemleri aldıktan sonra ikinci planda basit, ateş düşürücü, parasetamol, ibuprofen gibi ilaçlarla ateşini düşürebilirsiniz.

Ateşinin yanında eşlik eden başka bulgulara da bakılması gerekir. Yani endi başına ateşin yüksek olması hastalığın çok ağır olduğu anlamına gelmez. Ateşi 40 derecedir ama basit bir viral enfeksiyondur veya çocuğun ateşi 38,5 derecedir ama menenjit olabilir, kemik iltihabı olabilir, idrar yolu iltihabı olabilir. Bu nedenle ateşi diğer bulgularıyla değerlendirmek gerekir.

Ateşle birlikte gelen bulguları değerlendirin

Ateş varken anne bebeğin aktivitesine bakmalı. Yani hareketlerinde bir yavaşlama var mı, dalgınlığı var mı, beslenmesinde kötüye giden bir durum var mı, çocukta sürekli bir uyuklama var mı veya vücudunda döküntü var mı?

Bebeğin hareketlerine bakıp olumsuz hiçbir bulgu yoksa, aktivitesi gecenin 3'ünde ateşi çıktığı zaman basit önlemler alınabilir. Ertesi günü doktorun anneye soracağı birkaç soru le durumun acil olup olmadığına karar verilir. Doktorun kararına göre durum evden de takip edilebilir ya da doktoru hemen görüp ona göre karar verilebilir.
Çocuğun ateşi hangi noktaya geldiğinde doktor aranmalı?
Çocuklarda ateşle birlikte eşlik eden bulgular çok daha önemli. Mesela ateşle birlikte eğer çocuk kasılması olduysa, şuurda bir değişiklik olduysa mutlaka acile başvurulması gerekir.

Ateşle birlikte dalgınlığı varsa, her yediğini kusuyorsa sıvı kaybının fazla olduğunu gösterir mutlaka acil olarak bir hastaneye başvurulması gerekir.

Acil başvurmamız gereken durumlar

Ateşle birlikte çocukta yoğun bir solunum sıkıntısı varsa, sık nefes alıyorsa ya da nefes almada çok zorlanıyorsa acil olarak hastaneye başvurulmalı.

Ateşle birlikte vücutta döküntü varsa, çocuk daha önce ateşli kendisi havale geçirdiyse, çocuğun kardeşinde daha öncesinde ateşli havale görüldüyse mutlaka doktora başvurulması gerekir.

Çocuğun 2 gündür ateşi ve burun akıntısı var, 38,5 - 39 derece civarında diyelim. Ateş 3. gün bir anda 40 dereceye çıktı ve çocukta bulgular daha çok arttı. Bu durumda doktora başvurmamız gerekiyor.

Ateşin başlamasından itibaren 40 dereceye çıkmayan ateş durumlarında 2 gün evde bekleyebiliriz.

Çocuğumuz 3 - 4 aydan küçükse, genelde 4. ayın altında, 3. ayın altındaki bebekte gerçekten ateş var ise doktorunu arayıp görüştükten sonra normal koşullarda ya da elektif koşul diyoruz, durum uygun olduğu zaman annenin doktora başvurması gerekir, çok acile girmez.

Çocuk daha önce ateşli havale geçirdiyse veya çocuğun kardeşlerinde ateşli havale hikayesi varsa doktora başvurması gerekir. Ama çocukta burun akıntısı, hapşırık, 38,5 derece civarında seyreden bir ateş varsa 3 yaşındaki bir çocuk tabii ki telefonda doktoruyla günlük telefonlaşarak bulgularına göre hareket ederek evde takip edilebilir.

Ateş 3 günü geçtiği zaman ya da 48 saatten sonra halen devam ediyorsa annenin doktora başvurması gerekiyor. Ama bazı durumlarda mutlaka gecenin 3'ü olsa bile acile gitmeleri gerekiyor.

Havale geçirmek, menenjiti düşündüren bulgular, solunum yetersizliğini düşündüren bulgular varsa; o anda çocukta bir şuur değişikliği varsa mutlaka acile başvurulması gerekiyor.
Çocuklarda ateş hangi hastalıkların göstergesi olabilir?
Sıcak çarpması da ateş yapar. Ortam sıcaklığı çok fazlaysa ateş yapar, çok giyimden dolayı ateş olur, banyo sonrası ateşi çıkabilir. Bu etkenlerden hiçbiri yoksa bir çocuğun ateşi 39 dereceyse bu mutlaka bir hastalığın belirtisidir. Yani bize enfeksiyon hastalığının en önemli göstergesi ateştir.

Bir çocuk yılda 8 kez enfeksiyon geçirebilir

5 yaşına kadar normal bir çocuk yılda 5 - 8 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmektedir. Yani normal bir çocuk 5 yaşına kadar yılda en az 5 kez, 8 kez ateşlenebilir demektir. Yani her seferinde bir enfeksiyonun belirtisi.

Çocuklarda en sık karşılaştığımız enfeksiyonlar; basit viral üst solunum yolu enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu, orta kulak iltihabı ya da zatürre olabilir, tabi diğer bulgulara da tabi bunlar da eşlik eder. İşte kemikte bir enfeksiyon olabilir, mikrop kana karışmış olabilir.

Enfeksiyonların ortak bulgusu ateş

Birçok enfeksiyonun ortak bulgusu ateş. Enfeksiyon dışında ateş yapabilecek kolajen doku hastalığı, romatizmal hastalıklar da olabilir ama tabi bunlara hep uzmanı gördükten sonra karar verilir.

İlk planda ateş varsa eşittir bu çocukta bir enfeksiyon vardır. Ama ateş eşittir bu çocuğa antibiyotik vereceğiz anlamına gelmez. Çünkü enfeksiyonu yapan etkene göre antibiyotiğini belirleriz ya da antibiyotiğe ihtiyaç kalmaz.

Ateş yükselmelerinin % 80'i viral enfeksiyon olduğu için çocuklar bunu antibiyotiksiz atlatabilir. Bazı çocuklarda enfeksiyona yanıt çok daha fazla olur ve ısrarlı ateş yapabilir; bazı çocuklarda da daha az yanıt verebilir.

Ateşle birlikte iştahsızlık olabilir

Enfeksiyonun en önemli bulgusu ateş, tabi bunun dışında iştahsızlık olabilir veya orta kulak iltihabı varsa aşırı bir huysuzluk olabilir. Viral bir üst solunum yolu enfeksiyonuysa burun akıntısı, hapşırık eşlik ediyor olabilir.

Çocukta sürekli kusma, dalgınlık eşlik ediyor olabilir o zaman menenjit düşünürüz veya çocuğun ateşi var, dalgınlığı var, vücudunda mor mor lekeler oluşmuş diyelim; bu meningokoksemi dediğimiz menenjit tiplerinden biri olabilir.

Çocukta ateşle birlikte ishal varsa bağırsak enfeksiyonu olabilir. Yani sonuçta ateş enfeksiyonun belirtisi. Ama diğer bulgularla biz odağı saptamaya çalışıyoruz.
Çocuğun ateşi nasıl ölçülmeli?
Ateş ölçme tekniklerine baktığımız zaman koltuk altından ateş ölçümü, dilaltı ateş ölçümü, kulaktan ateş ölçümü var. Bunlara aksiller ateş diyoruz. Bir de popodan ateş ölçümü rektal ateş var. Şimdi bu yöntemleri birbirleriyle kıyasladığımız zaman avantaj ve dezavantajları var.

Erken dönemde ilk 1 yaşta çocukta tam ateşi değerlendirmek rektal ateşte daha mümkün. Yani popodan ölçtüğümüz ateş daha değerli. Tabi bunun da bazı rahatsız edici yanları var, derece kırılabilir, tam beceremeyebiliriz.

Koltuk altından ateş ölçümünde 3 dk. beklenir

Rektal ateş ölçümünü yapamıyorsak koltuk altı ateş ölçümü yapılabilir. Ama ateş ölçüldüğü bölgeye göre de farklılıklar gösterir, ona göre değerlendirmemiz gerekiyor.

Popodan ölçülen ateşin normal değeri 38,3'e kadar normaldir. Koltuk altındaki ateş 37,3'e kadar yani 1 derece fark var. Dilaltı ateş 38 - 37,8'e kadar normaldir. Kulaktan ölçülen ateş de 37,8 dereceye kadar normaldir.

Hata payı en az olan en doğru sonuç veren derece cıvalı termometre. Yani koltuk altı ya da popodan ölçtüğümüz derece bize en doğru sonucu veriyor. Kullanım kolaylığı açısından en kolay olan da kulaktan ateş ölçerdir.

Kulaktan ateş ölçerin birinci avantajı kısa sürede ölçebiliyoruz. Çünkü koltuk altından ölçtüğümüz zaman bizim bunu en az 3 dakika tutmamız gerekiyor.

Popodan ölçmek çocuk için rahatsız edici, anne için zor olabilir. Kulaktan ölçerin ikinci bir avantajı çocuk pek rahatsız olmuyor, kısa sürede bize bulgu veriyor.

Altın standart cıvalı termometre

Kulaktan ölçüm her zaman doğru sonuç vermeyebiliyor. Çünkü kulak zarındaki kan akımına göre infiraret yöntemiyle ölçtüğü için eğer kulaktan ölçeri tam kulak zarını görmüyorsa, çok iyi yerleştiremiyorsak o zaman bize doğru sonuç vermeyebilir.

Kulaktan ölçeri doğru yerleştirebiliyoruz, ölçebiliyoruz ama çocuğun dış kulak yolunda kir varsa buşon dediğimiz zarı tam görmüyorsa, ateşi 39 derecedir bize 38 derece olarak verebilir. Ya da 38 derecedir gerçek ateşi, ama kulakta enfeksiyon var, kulak zarında kanlanma çok artmıştır, bize 40 derece olarak da verebilir.

Klinik olarak altın standart cıvalı termometredir. Ama genelde annelerin bu konuda tecrübesi de çok iyi olduğu için kulak ölçeriyle eğer çocuğun kliniği ve kulak ölçerini değerlendirdiği zaman tatmin etmiyorsa cıvalıyla da bir kontrol ettirmekte fayda var.
Ateşli havale denmesi için çocukta hangi belirtiler olmalı?
Genelde 3 ayla 6 yaş arası çocuklarda görülür ateşli havale. Çocuklarda genelde beyni etkileyen enfeksiyonlar dışındaki enfeksiyonlarla olur. Boğaz enfeksiyonu olabilir, orta kulak iltihabı olabilir. Yani santral sinir sistemi dışı enfeksiyonlara bağlı havalelere ateşli havale diyoruz.

Eğer beyinde bir enfeksiyon varsa havale geçirdiyse bu ateşli havale değildir, menenjit ya da ansefalitine bağlı havaledir.

Ateşli havale riski taşıyan çocuklar

Ateşli havale çocuklarda riski yüksek olan çocuklar var. Bu çocukların ailesinde ateşli havale hikayesi varsa; annesine, babasında ya da kardeşlerinde, ikinci derece akrabalarından teyze, dayı, halada varsa; çocuğun nöromotor gelişimi geriyse ya da çok çok iyi değilse ve çocuk yeni doğan döneminde uzun süre hastanede yattıysa bu çocuklarda ateşli havale riski daha yüksektir.

Yani normal popülasyonda % 2 - 4, bu şekilde risklerden 2 tanesi varsa % 40'a çıkıyor. Yani demek ki aile hikayesi ateşli havalede çok önemli. Normal popülasyonda da hiç riski olmayan çocuklarda da % 2 - 4'tür.

Örneğin; çocuğun ateşi 39 derecedir ve daha önce birçok enfeksiyon geçirmiştir, sorun yoktur ama enfeksiyonun birinde ateşli havale geçirebilir. Yani ateşli havalenin ateşin kendisiyle ilişkisi yok, çocuğun yaşı, ailenin hikayesi çok önemli. Enfeksiyonun odağı önemli ama genelde beyin dışı enfeksiyonlara bağlı ateşli havale olur.
Çocuğun ateşli havale geçirdiği anlaşıldığında ne yapılmalı?
Annenin yapması gerekenler çocuğun ateşi 40 derece veya 38,5 derece ama havale geçiriyorsa, üzerini hemen soyacak, ağzında bir besin varsa mutlaka onu çıkaracak aspire (akciğerine gitmesi)etmemesi için.

Anne, çocuğunu sağ yanına yatıracak ki akciğerine salyalarını kaçırmasın ve yakın bir merkeze başvuracak. Yakın bir hastaneye, acil servise başvuracak. Acil serviste zaten gerekli müdahalesi yapılır.

Ateşli havale olan çocuklarda tekrarlama riski %60

Ateşli havale çocuklarda 1 kez olduğu zaman çocuğun havaleyi geçirme yaşına göre, aile hikayesine göre, havalenin süresine göre tekrarlama riski % 60'a kadar çıkıyor. Çocuğumuz ateşli havale geçirdiyse, 1 yıl içinde 2. bir havaleyi geçirme riski % 60.

Ateşli havalede koruyucu önlemler çok önemli. Bir kez havale geçiren bir çocukta 2. bir havaleyi geçirmemesi için ya da geçirdiği zaman annenin yaklaşımı çok daha önemli bu konuda neler yapılabilir.

Eğer çocuk daha önce ateşli havale geçirdiyse burada ateş 37,5'un üzerine çıktığı zaman mutlaka ateş düşürücü ilacını verecek. 38,5'in üzerindeyse ateş düşürücü ilaçla birlikte ilacın etkisi yarım saat, 45 dakika başladığı için ve havale geçirmesin diye ortam ısısı azaltılacak, ılık tatbikatı yapılacak, ılık duş aldırılacak.

Ateşli havale bebek 3 aylıkken riskli

Ateş durumunda doktoruyla telefonlaşır, enfeksiyon odağına göre ya da doktoruyla görüşür ona göre önlem alınır.

Ateşli havale hiçbir zaman çocukları öldürmez, ileriye yönelik bir zarar vermez. Sınırlı bir hastalıktır. Yani 3 aylıkken riskimiz var, 6 yaşından sonra riskimiz bitiyor ateşli havalede. Bunu da tabi anne iyice öğrendiği zaman daha rahat hareket edebiliyor ve ileriye yönelik daha iyi önlemler alabiliyoruz
Çocuklarda ateş endişelenilmesi gereken bir durum mudur?
Ateş kendi başına bir hastalık olmadığı için birçok hastalığın ortak bulgusu olduğu için altta yatan etken hastalığın ağırlığını belirler. Ateşin kendisini değerlendirdiğimiz zaman yani ateş olarak baktığımız zaman birçok faydası da var.

Ateş, enfeksiyonlara karşı savaş demek

Ateş bağışıklık sistemini uyarıyor, enfeksiyonlara karşı vücudumuzun savaşını daha da artırıyor, aktifleştiriyor. Artı olarak bize çocukta bir enfeksiyon olduğuna dair bulgu veriyor. Özellikle anne olarak baktığımız zaman olaya.

Ateşin zararlarına baktığımız zaman, mesela ateş fobisiyle ilgili annelere "Ateşi çıktığı zaman çocuğunuza neler olabilir?" sorusu sorulmuş ve araştırma sonunda şöyle sonuçlar çıkmış;

Ateş 41,5 üzerine çıkarsa tehlikeli olur

Annelerin % 18'i "çocuğumda ölüme neden olur" diye cevap veriyor, % 25 - 30'u "çocuğumda beyin hasarı, felce neden olabilir" diye söylüyor, % 50'si "ateşli havale yapar "diye yanıt veriyor.

Ateşin kendi başına beyine hasar vermesi için 41,5'in üzerine çıkması gerekir. Bu da genelde enfeksiyonlarda çok çok nadir olan bir şey. Yani demek ki ateş kendi başına beyine zarar vermiyor, çocuklarda felce neden olmuyor.

Ateş kendi başına ölüme neden olmuyor. Ateşli havale yapabiliyor. Ateşli havale de selim bir hastalık ve % 2 - 4 çocukta görülür. Ancak çocuğun yatkınlığı varsa ortaya çıkar.

Ateş, eğer çocukta metabolik bir hastalık varsa problemi artırabilir, kalple ilgili bir problem varsa kalp yetersizliğini artırabilir. Şeker hastalığı gibi bir hastalığı varsa şeker dengesini bozabilir kronik hastalığı olan çocuklarda. Ama kendi başına vücut direncine faydası olduğu için, faydası olan bir bulgudur bizim için.
Ateşli havale çocukta mutlaka kalıcı hasar bırakır mı?
Basit ateşli havalede eğer altta yatan hiçbir organik sorun yoksa genelde çocukta hiçbir hasar bırakmaz.

Ateşli havale geçiren çocuklarla geçirmeyen kardeşleri arasında yapılan çalışmalarda okul başarısı, sosyal IQ arasında bir fark olmadığı gösterilmiş. Yani sonuçta ateşli havale çocuğun zekasını etkilemiyor.

Bebeklikte geçirilen ateşli havale tekrarlayabilir

Ateşli havale geçiren çocuklarda havaleyi 18 aydan önce geçirdiyse, 38,5 ateş gibi düşük ateşli havaleyi geçirmişse, çok erken dönemde ateş başladığı gibi havaleyi geçirdiyse, eğer çocukta altta yatan organik bir problem varsa bunlarda tekrarlama riski daha yüksektir ve bunlarda 'komplike febril konvulziyon' dediğimiz daha uzun süren bir havale vardır çocuklarda.

Havale aynı enfeksiyon döneminde 2 - 3 kez geçirildiyse bunlarda risk biraz daha çok artıyor. Ama genelde ateşli havale selim bir hastalıktır. Kalıcı bir hasar bırakmaz.

Normal topluma göre epilepsi riski ateşli havale geçiren çocuklarda biraz daha artmaktadır. Ama epilepsi riski çok yüksek değildir. Yani sara nöbeti riski çok artmamaktadır ateşli havalede.

Saralı çocuklarda ateşli havale eğer 15 dakikayı geçmediyse, aynı enfeksiyon sırasında 1 kez olduysa, bir daha tekrarlamadıysa ve kısa süreli olduysa genelde riskimiz hiç yok gibi bir şey.

7 Ocak 2011 Cuma

GRİBİ TANIYALIM

DR. KEREM ÇİDEM                                                                                                        N0:001

                          GRİP

Grip nasıl tedavi edilir?
Grip ve soğuk algınlığı tedavisi için öncelikle yapılması gereken şey mutlak yatak istirahati, ağrı kesici ilaçlar ve eczaneden satın alınabilecek sprey şeklinde burun açıcılar.

Grip 7-10 gün içinde geçer

Tuz içerenler başta olmak üzere burun açısı spreyler uzun süre kullanılmamalı. 3-5 gün içerisinde olumlu bir değişiklik olmazsa, uzman hekimin görmesinde yarar var.

Grip, gribal enfeksiyon ve soğuk algınlığı olarak bahsettiğimiz enfeksiyonların çoğu 7-10 gün içerisinde iyileşebiliyor.

Bazı olgularda akut sinüzit tablosuyla birlikte daha uzun süreli bir gidiş söz konusu olursa, doktorun önerileri doğrultusunda farklı tedavilere başlanmalı.
Grip ve soğuk algınlığı farklı hastalıklar mı?
Grip; influenza virüsünün yol açtığı, ciddi burun iltihabı ile birlikte görülen, hayati tehlike söz konusu olduğu için daha çok dikkat edilmesi gereken bir rahatsızlık.

Hem grip hem de soğuk algınlığında burun tıkanıklığı, burun akıntısı var. Ancak yüksek ateş, kas ve eklem ağrısı gripte daha ön planda. Bazı yönlerden birbirine benzemekle birlikte, gripte klinik şikayetler ve enfeksiyon daha şiddetli.
Gribin belirtileri nelerdir?
Grip belirtileri soğuk algınlığı, gribal enfeksiyon ve akut sinüzit tablosuyla karışabilir. Gribin diğer rahatsızlıklardan farkı, tablonun daha ağır olmasıdır.

Özellikle ateş, kırgınlık, halsizlik, kas ve eklem ağrıları daha yoğun görülür. Burun tıkanıklığı ve burun akıntısı da diğer rahatsızlıklara oranla daha fazladır.

Grip olunduğunda mutlaka antibiyotik alınmalı mı?
Gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı, grip adı verilen üst solunum yolu enfeksiyonlarında çoğu zaman antibiyotiğin yeri yok. Ancak bakterilerin işe karıştığı durumda antibiyotik kullanımına doktor karar vermeli.

Antibiyotik kullanmadan önce

Hastanın kendi başına antibiyotik alması son derece yanlış olur. Çünkü antibiyotik aldığımız zaman vücut direncimizi düşürüyoruz ve hastalıkla mücadele açısından yanlış bir iş yapmış oluyoruz.

Doktorun önerileri doğrultusunda antibiyotik doğru zamanda uygulanırsa tabii ki yararlı olacaktır.

Enfeksiyon süresince, virüslerle birlikte bakterilerin de olduğu bir ortamda, tabii ki antibiyotik alınması yararlı olacaktır ve rahatsızlığın şiddetini azaltacak, iyileşme dönemini hızlandıracaktır.
Grip nasıl bir hastalıktır?
Grip, soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyon birbirine çok benzeyen rahatsızlıklardır. Grip, influenza adını verdiğimiz virüsün neden olduğu çok ciddi bir burun iltihabıdır.

Grip olduğunuzu nasıl anlarsınız?

Daha çok kas ve eklem ağrısı, baş ağrısı, yüksek ateş, burun tıkanıklığı, burun akıntısıyla karakterize bir rahatsızlıktır. Grip çok ciddi anlamda yatak istirahati ve etkin ilaç tedavisinin düzenlenmesi gereken rahatsızlık olarak karşımıza çıkabilir.

Gribal enfeksiyon ise grip virüsüne benzer diğer farklı virüslerin yine grip tablosuna benzer şikayetler vermesi nedeniyle bu ismi alır.

Gribal enfeksiyon daha genel bir terim. Grip, gribal enfeksiyon ve soğuk algınlığı üst solunum yolu enfeksiyonları arasında en sık karşımıza çıkan rahatsızlıklar.
Gripten nasıl korunabiliriz?
Gripten korunmak için öncelikle çok sık ellerimizi yıkamalı, çok iyi giyinmeli, iyi uyumalı ve iyi beslenmeliyiz. Yaşadığımız ve uyuduğumuz ortamın havalandırmasının doğru olması lazım.

Kalabalık ortamlardan uzak durun

Bulunduğumuz ortam aşırı kuru, aşırı nemli veya aşırı sıcak olmamalı. Kalabalık ortamlarda mümkün olduğu kısa süreli kalmaya çalışmalıyız. Bol sıvı tüketmeliyiz. Günde en az 10-12 bardak su içmeyi bir alışkanlık haline getirmeliyiz.

Saydığımız gripten korunma yöntemlerini uygularsak, grip, gribal enfeksiyon veya soğuk algınlığına yakalanma ihtimalimiz çok aza inecektir.
Herkes grip aşısı yaptırabilir mi?
Özellikle santral sinir sistemini ilgilendiren ciddi yan etkileri nedeniyle grip aşısı herkese önerilmez.

Kimler yaptırmalı?

Bu nedenle, 65 yaş üzeri hastalar, kronik yatalak hastalar, bağışıklık sistemi çok ileri düzeyde düşük olan kişilere grip aşısı yaptırması önerilir. Bunların bakımıyla ilgilenen ev halkı ya da personel de mutlaka aşı yaptırmalı.

Ayrıca grip riskinde olan anne adayları, çok uzun süre aspirin tedavisi altında olan kişileri de risk grupları içerisinde sayabiliriz ve aşı yaptırmasını önerebiliriz.

Yan etkilerin daha az olduğu aşıları çocuk yaş grubundaki hastalara önermek daha uygun olur.
Grip aşısı gripten kesin korur mu?
Grip aşısı herkese önerilmez. Klasik grip aşısı, her sene sonbahar mevsiminde 15 kasıma kadar yapılabilecek ve koruyuculuğu 1 sene süren bir aşı.

Her yıl farklı grip aşısı

Aşıyı hazırlayan firmalar Dünya Sağlık Örgütünden bir önceki yıl dünyanın farklı ülkelerinde salgın yapmış virüslerden hazırlanan farklı özelliklerdeki aşıları piyasaya veriyor. Grip aşısı bizi sadece influenza adı verilen grip virüsünden korur.

Grip aşısının koruyuculuğu %50 ile 80 arasındadır. Gribal enfeksiyon ve soğuk algınlığına neden olan virüslere karşı aşı şu an için mevcut değildir.
Grip sadece kış mevsiminde görülen bir hastalık mı?
Grip kış mevsimi dışında da görülebilir. Ancak genelde kış mevsiminde görülmesinin nedeni soğuk ortamın burun mukozasında yaptığı olumsuz değişiklikler ile bu tür enfeksiyonlara zemin hazırlaması ve mevsim itibariyle güneş ışınlarının daha az olması.

Güneşli günlerin daha az ortaya çıkmasıyla soğuğun da olumsuz etkisi var. Ayrıca yine kış mevsiminde kalabalık, aşırı sıcak ve kuru ortamlarda yaşamamız yine grip nedeni olarak kabul edilen olumsuz faktörlerdir.
Gribi çevremize bulaştırmamak için ne tür önlemler alabiliriz?
Gripli hastalarla kucaklaşmamalı, öpüşmemeli ve tokalaşmamalıyız. İstirahat ettiğimiz, uyuduğumuz ve yaşadığımız ortamlar mutlaka temiz olmalı.

Gribe karşı altın öneriler

Gripten korunmak için iyi beslenmeli, iyi korunmalı, iyi uyumalıyız. Ellerimizi çok sık yıkamalıyız. Kış mevsiminde kalabalık ortamlarda mümkün olduğu kadar uzun süreli kalmaktan kaçınmalıyız.

Gripli ya da gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı olan kişilerin de kendilerine yönelik sorumlulukları olması gerekiyor. Hastalığı diğer insanlara bulaştırmamak için rahatsızlık boyunca maske takmalarında yarar var.
                                                                       SAĞLIKLI GÜNLER DİLERİM.